Omuzumda örgü çanta, ayağımda terliklerim, kendimle bir yürüyüşe çıktım hayata doğru. Banka oturduğumda birinin sevgilisi olduğumu öğrendim. Banktan kalktığımda terk edilmiştim. Dondurma sipariş ederken telefonum çaldı. Ölümü dinlerken 'yanında da limonlu' diyordum. Dondurmam bittiğinde yeni doğanın adını haber veren mesajlar geldi. Sonra kavşakta ölmemeyi denerken finaline girmediğim dersten CB ile geçtiğim ortaya çıktı. Göğe baktığımda yer kaydı ayaklarımın altından. Tutunduğum yerde ne kadardır bulunduğumu anlamak için zamanı kontrol etmek istedim. Dünde olduğumu fark ettim. Birileri geçiyordu etraftan, isimlerini değil kokularını hatırlıyorum. Tam bu yüzden sokakta yürürken asılmış çamaşırları izlemeyi sevdim, rüzgarın bahçelerdeki kokuları taşımasından nefret ettim. Bileğimi burktuğumda çok dost buldum. Bileğim bir daha iyileşmedi. Ama olsun, koşabilirim diye düşünüyorum. Güneşin parıl parıl olup ruhumu yaktığı gecenin 2'si. Yanımda 10 sene evvel dedemin cesedini yıkayan sarhoş bir herif var. Herif benden 1₺ borç isterken ekonomi battı. Bir ses geliyor sürekli arkadan, sahi bu ne sesi amına koyayım.. "Allah seni bildiği gibi yapsın Erkin" annemmiş falan hani.


İşte kendim olmanın dayanılmaz hafifliği.