Hava insanın içini açarcasına kapalı. Gülmek veyahut eğlenmekten ziyade , öksürükler içerisinde, eskilerden kalmış bir meyhanede , kır saçlı adamın öfkesini kusuyor üzerimize , ya da bu benim öfkemdir bilmiyorum.
Bir elimde epey köpürmüş biram , diğerinde sönmemek için direnen sigaram.
Birlikte cama vuran yağmur damlalarını dinliyoruz. Biri neredesin diyor , diğeri neden buradasın, bir diğeri ne yapıyorsun , bir başkası neden bunu yapıyorsun.
Yalnız içlerinden bir tanesi var ki , ne yukarıda ne aşağıda , sessizce , içerisindeki kiriyle, sırıtıyor. Birine benzetiyorum onu lakin çıkaramıyorum.
Saatime kayıyor gözüm, hayli erkenmiş daha , bu vakitte buraya dadanmanın ne anlamı var diyorum içimden, kendimle kavgaya tutuşuyor sonra acıyıp bırakıyorum, kendimi , kendi halime.
Yalnızlığı düşünüyorum, burada tek başıma oturmak yerine , neden arkadaşlarımla olmadığımı, bilmiyorum, keyifsiz sohbetleri belki ya da benim keyifsiz oluşum nedeni, insanlardan kaçışımın.
Yanlış yerde miyim yoksa? Neden huzuru ve iç dinginligini burada arıyorsun ki diyorum , şu haline bak, nasıl da kepazece, neden kendini bu duruma düşürüyorsun.
Annemin , babama yüzlerce kez söylediği söz geliyor aklıma, alışmış kudurmuştan beterdir.
Fazla alıştım belki ya da gücüm kalmadı rotamı değiştirmeye.
Umurumda da değil gerçi, burada düşünüyorum ama , bes dakika sonra bambaşka bir sohbetin arasında kaybolacaklar , tümünü unutup, ayyaşlığıma katılacağım yine.
Her neyse , herkesin , bir yaşam felsefesi vardır sonuçta, benimki de bu belli ki.
Çünkü soruyorum da kendime , cevaplarım sen hep böyleydin, diyor .
Herhangi birsey yaşamadan.
Bir felaket atlatmadan.
Yalnızca düşündüğün ve sevdiğin için.
Aferim bana , en azından kendime dürüstüm, dramatize etmektense, aptallık dahi olsa , kendi semerini sırtlanmak iyidir.
Uzattıkça uzattım yine, üstelik bu düşüncelerin bir yere vardığı da yok , yosma da saatlerdir bana bakıyor, en iyisi kalkayım...