Kendime geliyorum, aslımı buluyorum yavaş yavaş, aslında uzun zamandır kendimde olmadığım için bulunduğum yerden kendime gidiyorum ama gitmek ayrılıktır, insan kendinden ayrılırken kendine nasıl gelir anlamıyorum...


Uzun süre, karanlık bir sokağın köşesinde, bir durakta kendime giden dolmuşu, otobüsü bekledim, gelmedi. Biraz yürüdüm, çok yoruldum, uzun zamandır kendimde olmadığım, sokak sokak gezdiğim, saatlerce duraklarda beklediğim için dünden, evvelsi günden kalma bir yorgunluk bu!


Yürüdüğüm yollar boyu tanımadığım onca insan gördüm, beklerken ne kadar da çok şey geçti önümden; hiçbir şey bana, kendime giden yolu hatırlatmadı.


Ufak bir yamacın üzerine çıktım, uzun bir yokuşun ardından; gördüğüm her şeyin rengi değişmeye ve göremediğim şeyler daha belirgin hale gelmeye başlamıştı, sanki insanların işlediği günahlar ve suçlar yüzünden gök biraz utanmış gibiydi, yanakları kıpkırmızıydı.


Deniz dahi kırmızıydı, hani denizler mavi olurdu, suyun dahi rengi değişmişti, su her duruma göre değişiyor, her girdiği kaba benziyordu, su çok değişken davranıyordu.


Kafam iyice karıştı, saçmalamaya başladım yine. Bu yüzden kendime giden yolu bulamıyorum, kendime giden yolu bulamadığımdan kendime gelemiyordum.


Dilimden anlayan birilerini bulsam belki, kendime giden yolda bana eşlik edecek birini bulsam, bütün karışıklıkları düzeltecek, sanırım bütün yolların ona çıktığı, gecenin güneşi onun için doğurduğu, güneşin onun için doğduğu birini bulmalıyım.


Belki kendime giden yolu, başkasından gelerek bulabilirim...