Bilmem hangi çağın bilmem hangi huzursuzluğu

bilmem kaçıncı sabahı devranın 

şu aydınlığın suratına kapattığım perdeler

bilmem kaçıncı düşün pişmanlığı

az nezaket az incitme endişesi a dostlar!

dilimdeki bu yaralar yükümün sırrını bozuyorlar. 

Bozsun! Bozulsun!

ne hayır gördüm örtbas etmekten

gizlemekten, 

üstesinden gelemem kaygısıyla köşe bucak gizlenmekten.

İçimde ayaklanan tüm suçluları yuttum

yüzüme aynalar tuttum. 

ağırlaştı dilim, odam iyice daraldı.

alıştığım güvenli sessizliği gözden çıkardım 

korkumu ızdırabıma dürdüm

sonra gözlerimin içine baka baka sordum:

Henüz bu yaşta bu ne hevessizlik?

Bu umarsızlık...

Henüz pişmeden yemeğim bu tokluk...

Daha başlamadan mücadeleye bu yorgunluk...  

Ne kazandım ne kaybettim 

Şu ufku seçilmeyen bulanık yolun neresini yürüdüm

ne gördüm niye ürktüm

Bu isteksizlik, bu ağırlık hali gövdeme çöreklenen 

niye?