Elime fırça alıp boş tuvalin karşısına oturduğumda aklımda canlanan ve beni heyecanlandıran her görüntü aslında hayran olduğum, hatırladığım ve hatırlamadığım her resmin birer karmaşasından ibaret. Özgün olma çabasına girmeden bir şeyler çizerken aslında bildiğim tüm sanat eserlerinin karıştığı birer kopya ortaya koyduğum gerçeğiyle yüzleşiyorum. Özgün olmak gibi bir amaçla bir şeyler yapmaya kalktığımda bunun da yine uçuk birer taklit olacağının farkındayım. Her bir çizim veya yazıda elbette insan kendinden bir şeyler ortaya koyar ve içinde kendisinin dahi isimlendiremediği duygular oluşabilir. Ama benim aradığım popüler sanat kültüründen etkilenmeden ve bilinçsiz taklitten de uzak bir şekilde kendimi keşfetmek. Ve bunun nasıl olacağına dair en ufak bir fikrim yok. Sanırım hiçbir zaman da fikrim olmayacak çünkü farkında olduğum sürece yeterince özgür olmayacağım.


Bu cümleler bir yakınma değil, aksine, olan bir durumu cümlelere döküp kendimi ifade etme biçimim sadece.

Yazdığım her bir karakter okuduğum bir kitaptaki başka bir karakterin kuzeni kadar yakın, betimlediğim her yer okuduğum bir başka kitaptaki yerlerin birer kopyası gibi geliyor bana. Sanırım ne yazdığımı ve çizdiğimi bildiğim sürece kendim adına bir şeyler keşfedemeyeceğim. Her şeye rağmen kendimi bulana kadar çizmeye ve yazmaya devam edeceğim. Ve umarım bir gün ben de yazdıklarım ve çizdiklerim karşısında ilk defa okuyan, gören biri gibi şaşırıp neler hissettiğimi gerçekten anlayabilirim. Bu ancak sanatla mümkün.