tam göğsüne denk düşen silah

kırık pencelerde

yaban otlarında ya da kutsal kitaplar da

diken misali güve verirse

eğreti ağaçların, tenindeki izbe beyazlığın

sırrını açıklamış olur


kuzgunlar alçalarak,

dünyanın önünde diz çöküyor.

karanfilin yanında;

ölü kuşlar taşır ceplerinde,

azalarak çürümeye devam eden

çarkların ve sabah ezanların berkitemediği,

manidar çocukluğum.


bir ölümün

geriye bıraktığı ölümlerle

savaşmak zorunda kaldığım için

masallar hiçliğin göstergesidir.

nabzımla beraber paralel yavaşlayan

zaman değil yaşam


kör gökyüzü, denizin cesedi

cehennem yağdıran yağmurlar ile beraber

kalbime putlar dolmuşken

kendime

yaratacağım bir İbrahim bulamıyorum.

çaresizliğim bu denli güçlü işte


yazgımda kara jilet ve pasak

gülzara dönemez artık

uykularımın tenime işlediği çatlaklar

bu kararan bulutlar benden ne ister bilemem.

bilemem,

ruhum niye uzaklaşmak ister

hiç bilmediği

yabancı kentlerdeki soysuz ormanlara


kumrallığınla ıslattığın bu pınarlar

yıllardır göğsüme sığdırdığım silah

kurutur var olan bütün çayırları

içimde saklamaktan yorulduğum

hürmüz ve ehriman

beni

bana lanetlemiştir

her insan lanetidir kendisinin

bunu uzun yıllar önce tevrattan öğrenmiştim


boğazımda bir isyan

yüreğimde inceden inceye bir korku

beni duy ve affet

senin günahın olmak istemiyorum

oysa

az önce dindiydi yağmur


bak işte ruhuma

bu gördüğün yaşamın ve ölü kuşların lekesidir




resim: Deathbreath by Fernando Jfl