Oblomov'un Rüyasına benzeyen saatlerim artıyor. Her besteye özel bir yürüyüşüm var ve her kitapta yeni biriyim; her resimde beni çiçeklerle karşılayanların olduğu gibi, taş atanlar da oldukça fazla. Çok sesliyim.


Yaşamım kocaman bir belirsizlik fakat onu belirli kılacak tek kişinin de kendim olduğunu biliyorum. Belirli kılmam için önce aklımdaki sesler susmalı ve tek heceli bir kelimeye dönüşmeliyim. Artık bir çağrıyı seçmeliyim ve öykü başlamalı içimde.


Korkularımı yenmek için uyanıyorum, her gün ruhumun uzak uçlarındaki çıkıntıları yontuyorum. Devam etmek benim için ritmik değil, belirsizlik orada da karşıma çıkıyor. Bütün bir şimdiki zamanım yok.


Aklımı yönetemiyorum kendim sahte bir ağırlık gibi yavaşlatıyor devam edişimi.

En çok kendimi suçluyorum, endemik bin farklı taraf içimde köpürüyor coşuyor dengemi kaybediyorum sanki vücudumun sadece taşıyıcısıyım. Kendimi araştırıyorum.


Kendi hakkımda verdiğim yargılar beynimi patlatırcasına genişletiyorlar. Hepsi ya kötü bir suçlamanın nihayeti oluyorlar ya da umutsuz bir geceyi başlatıyorlar. Kendi ruhumun merkezinden uzak olmalıyım ki aynı dili konuşamıyorum onunla.