—Çocuklara resim yapmaya karar verdim. Yalnız çocukları ben çok iyi anlarım.

—Az mı cebelleştik zamanında hayaletlerle iskeletlerle.

—Soğuk algınlığı ilacı şişesiyle bakışırdım.

—Sahi o yaştaki çocuğun nereden gelir ki aklına.

—Yalnız çocuklara resimler... Çünkü onlar farkında.

—Biz farkındaydık. Hayallerini hatırlar mısın?

—Hatırlamaz olur muyum? Ressam olacaktım. O zamandan başlamıştı hazırlıklar. Pastel boyalarım için ölebilirdim. Çizdiklerimizi, yazdıklarımızı, kurduklarımızı hiç unutmadım. Hayalimden uzaklaştığım her an onlara ihanet ediyormuş gibi hissettim.

—Ne güzel oyunlar kurardık. Kimse fark etmedi. Yıllarca çalıştıklarımız kurgudan ibaretti.

Çıkmazlara da düşüyordum ya. Nerden bilsinler?

—Anneannenin evine gideceğimiz için yaz tatiline kaç gün kaldığını hesaplamakla geçerdi tüm senemiz.

—Kuzenim de orada olurdu. Annesinin biriciği kuzenim. Saçları hep pırıl pırıl balerin topuzu. Pek bahçeye inmek istemezdi. Güneşten yanakları pembeleşir, düşerse hemen canı yanıverirdi. Ağlayınca annesinin içi parçalanırdı. Hiç kıyamazdı.

—Ya biz öyle miydik?

—Beni yalnız gönderirlerdi anneannemin evine. Saçımı kendim toplardım. Güneşte pek kızarmazdım. Canım yanınca da uyurdum, geçerdi galiba. Kuzenim olmayı çok istemiştim.

—Anneanneyle kavga edip cehennem sıcağı odada ağlarken uyuyakalınca hiçbir şey geçmiyordu. Geçmemeye devam ediyor. Bazı hisler hep sıcak.

—Çok üzüldüğün için özür dilerim. Elimden hiçbir şey gelmiyor.