Bugün yine, yeniden verdiği mücadelenin son dokunuşlarını yapıyor ruhum. Değiştirebildiği her şeyi değiştiriyor, müdahale edebildiği her şeye burnunu sokuyor ve günün sonunda bir ütopya yaratıyor. Ancak her gün daha bilinçli. Biliyor, distopyalar yaşanmadan hayali bile kurulmuyor ütopyanın. Tek bir ütopya yaşamak için düzinelerce kahır, keder, gam ve sızı. Müdahale edemediği soruyu kendine sormaya cesareti bile yok. "Değer mi geleceğine garanti bile veremediğin bir ütopya için, sence değer mi?" Ruhum, bedenim ve kaderim şimdi ilk defa hemfikir. Bu uyum, bu ahenk yabancı, çok yabancı. Ruhumda bulamadığım cevabı ne bedenimde buluyorum ne de kaderimde. Peki, cevabı olmayan bu sorunun cevabını bulamamak neden bu denli rahatsız ediyor varlığımı? Eksikliğim zihnimi nasıl da esrik bırakıyor sahrada susuz ve aç. Ey, bu ahenk neden bu kadar yabancı? Neden cevabı olmayan bu sorunun cevabına inancım sonsuz? Niçin değsin ya da niçin değmesin? Bu kadar soru bir yük olsa genç bedenim tanrı şahit olsun yükler sırtına atardı sırattan. Ne kaderim razı bunlara ne ruhum. İnsan olmak sanıyorum kahrı ve sızıyı. Hissetmek tanrım, senin cehennemindir peki neden benim cennetim? Varlığıma neden kanaattir sahrada ki susuzluğum? Neden çıplaklığım ve açlığım? Tanrım ütopyam benim cennetimdir peki neden senin cehennemin? Sorulardır önemli olan ancak tüm cevaplar sırtıma yük, kaderime gam ve ruhuma sızı. Tanrım! Nasıl insan olacağım? Nasıl seveceksin beni?