Sivri burunlu kunduralar, topuklu ayakkabıların zemindeki iğrenç sesleri, her stres altı dönemimde vuku bulan iflah olmaz ayak sallama isteğim, fütursuzca temposunu artırarak ortamdaki tüm sesleri bastırmakta muktedir olma gayretinde. Koridorda bekliyorum ama esasında herhangi bir beklentim yok, sadece ve sadece içeriden adım bağırılsın yeter. Nihayetinde çağırılıyorum, klasik merhabalaşmalar tanışmalar derken bir iş mülakatında olduğumuz tarafıma anımsatılıyor. Elbette ki o ahmak sorulardan bir tanesiyle.

Kendini nerede ve nasıl görüyorsun? Bu bana sorulabilecek en zor soru belki de. Çok komplike bir dönüt bekliyor karşımdaki beyaz yakalı. Düşünmek için süre istiyorum biraz ve kendimi nerede gördüğüme bir türlü karar veremiyorum. Sonra düşünmemeye karar verip döküyorum eteğimdeki taşları. Kendimi aynı anda birden çok yerde görüyorum aynı zamanda birçok yerde ve şeyde görmüyorum kendimi. Misal ben kendimi bir şey olarak görmüyorum, üstüne üstlük kendimde de bir şey görmüyorum. Aynı zamanda ben her şeyin hiçliği olarak görüyorum kendimi ve yine hiçliğin her şeyi olacak potansiyelde görüyorum.

Ben, kendimi Drama Köprüsü'ndeki Hasan olarak görüyorum, her satırda adım geçiyor ama buna rağmen ismim cinsim belirsiz. Gene de açıyorum Suavi’den ve dinliyorum afiyetle. Ve çakralarımı açıyor bu türkü. Ben kendimi bir kariyerden ibaret görüyorum; başarı, itibar, hırs, enaniyet, lüks, şatafat olarak görüyorum kendimi ve nihayetinde anlıyorum ki ben kendimi kendim hariç her şey olarak görüyorum. Kendimi kendimden de çıkaramıyorum bu yüzden, kendi olmanın ne demek olduğunu bilmediğimden kendi adıma da yapmıyorum bu açıklamaları. Lakin siz bu cevapları kendiniz olarak nasıl algıladınızsa öyle değerlendirin. Karalayın işte bir şeyler kendiliğinizden.