En güzel kıyafetlerini giymiş, saçlarını kendine en çok yakıştırdığı şekilde taramıştı. Oldukça heyecanlıydı. Sevdiği adamla kahve içip sohbet etmek için buluşacaklardı. Çoğunlukla çayı tercih ederdi ama bu sefer farklıydı. Sevdiği adamla geçirebileceği bir kırk yıl medeti umuyordu bol köpüklüsünden bir kahveden.


Evden çıkıp önceden konuşmuş oldukları mekanın yakınlarında dolaşmaya başladı. İçeri girip de "önce gelmiş, bekletilmiş olan" olmak istemiyordu. Böyle garip huyları vardı, kendine de komik gelirdi zaman zaman. Dışarıda oyalanırken gökyüzü takıldı gözüne, turuncu ve pembenin sarmaş dolaş ahengini seyrettiriyordu gökyüzü ona. Renk cümbüşünün görüntüsü hoştu ama şehir ışıklarının insanı masmavi gökyüzü sefasından mahrum bırakmasına kızıyordu içten içe. Bu sırada biraz üşüdüğünü fark etti. Kırmızı ceketi ne kadar şahane de görünse ısıtmada pek başarılı değildi. Adam geldiğinde "ben de yeni geldim zaten" demeye karar vererek mekandan içeri girdi.


Arkadaşını beklediğini söyleyerek garsondan hiçbir şey istemedi. Bu kelime güldürmüştü kendini. Arkadaşlarıyla ilişkilerini düşününce sevdiği adam için bu hitap sözcüğünü garipsemişti. "Aslında beklediğim kişi arkadaşım değil" diye düzeltmek için gözleriyle garsonu ararken sağındaki masada oturanlar dikkatini çekti. Bir anda odağı onlar olmuştu. Kalabalık ortamlarda insanları gözlemleyip onlara hayatlar uydurmaktan, onları kendi kurduğu senaryolarda yaşatmaktan çok keyif alırdı. Bazen gerçeği öğrenemeyecek olmasına rağmen onlarla ilgili küçük tahminlerde de bulunurdu. Sonra bu insanlar önünden öylece geçer giderlerdi.


Sağ masadaki kadın ve adamın eski aşıklar olduğunu düşündü. Birbirlerine özlemle ama mesafeli bakıyorlardı. Belli ki saygı duyulması gereken engeller vardı aralarında. Adamın parmağında yüzük yoktu, kadının elleri görüş açısında değildi. İkisinin de yıllarca evlenmeyip birbirlerini sevmeye devam ettiklerine kanaat getirdi. Kadının öğretmen, adamın mimar olmasına karar vermişti. Yıllar önce bir araya gelmelerine ailelerin engel olduğunu düşündü. Kadın adama göre daha varlıklı bir aileden gelmiş, bu yüzden kadının babası onay vermemiş diye klişeleşmiş ama her defasında üzen bir senaryo kurdu. Ne saçmaydı bu para pul mevzuları. Yere batsındı parası da maddiyatı da... Ne vardı sanki öncelikler hep güzellikler olsaydı... Bu mahzun bakan insanlara bunun olmasına izin veremezdi. Sinirlenip senaryoyu değiştirmeye karar verdiği sırada adamla kadın hesabı isteyip el ele kalktılar masadan. Kendi kendine gülmeye başladı. Bu el ele tutuşma hareketi kendi senaryosunu güzel paylamıştı. Keyif aldı yanılmaktan. Karşılıklı birbirlerini seven insanların birlikte olabilmesi, biri ellerini açtığında diğerinin de ona uzanması çok değerli olmalıydı. Sevmek, sevilmek muhteşem meziyetlerdi böyle günlerde.


Kendi sevdiği adam mı? O hiç gelmedi, zaten gelmeye istekli de değildi. Garsona seslenip bol köpüklü bir kahve rica etti. Kendine kırk yıllık sözleri olsun, kendiyle kırk yılları devirsin diye.