O kadar uzun zaman oldu ki bir şeyler yazmayalı biraz çekinerek geçtim sayfanın başına. Yazıp yazıp siliyorum. İki cümleyi bir araya getirmekte zorlanıyorum. Ay hiç kıvıramayacağım. Yazacaklarımın beni üzmesinden korkuyorum. İnsan kafasındaki düşünceleri bir şekilde kovalıyor da yazıya dökünce hepten meydana çıkıyor ne var ne yoksa. Ama yazmazsam delireceğim belli ki. O kadar az konuşuyorum ki kendi sesime yabancılaştım. Konuşmaya başlayınca sesim bir garip çıkıyor. Hönk hönk boğazımı temizliyorum her seferinde.
Yedi yıllık İzmir maceramı bundan tam bir ay önce sonlandırdım. Mühendis olucam diye gidip zebil ziyan olunca hayat beni otobüs bileti alıp anamın evine dönmeye itti. Aman onun anısı var, yok o eşya falanca kişiden hatıra demeden valize sadece kıyafetlerimi, özel eşyalarımı tıkıştırdım, kaçar gibi arkama bile bakmadan düştüm yola. Şimdi aile evindeyim. Bana tahsis edilen odada kafayı sıyırmadan hayatta kalmaya çalışıyorum. Geçmişin pişmanlığı geleceğin kaygısı, günü geçirmenin telaşı derken bir ay oldu.
İzmir' de uzun bir süre ki yirmi beş yıllık hayatımda yedi yıl benim için epey uzun, mühendis olmaya çalışmış, bir akşam odamda elektrik sobasının önünde oturmuş ders çalışırken ve binlerce kez olduğu gibi hiçbir şey anlamazken ansızın yıllardır uğraşıp da bir türlü geçemediğim ısı kütle transferi dersinden yine tek basamaklı bir sayı ile kaldığımı öğrenmemle okulu bırakma kararı almam bir oldu. Okulu bırakmayı ilk düşünüşüm değildi gerçi. Son zamanlarda neredeyse her saniye bunu düşünüyor, dile getirmeye kalktığımda çevremdeki herkesin tepkisiyle karşılaştığım için bu fikri sürekli yok etmeye çalışıyordum. Hazırlığı saymazsam lisansta altıncı yılımdı. Hala birinci sınıfın birinci dönemi vermem gereken bir dersi bile verememiştim. Yıllardır sürekli derslerden kalıyordum. Yemek yiyorum, sisteme bir giriyorum aa dersten kalmışım. Uyanıyorum aa bir dersten daha kalmışım. Tatil oluyor otobüse biniyorum daha aile evine varmadan bir bakıyorum yine kalmışım. Genel olarak derslerden kalan, hocaların uğraşmak bile istemediği odalarına gittiğimde ' niye geldi bu hıyar' diye düşünerek baktığı kötü bir öğrenciydim.
E be kızım niye bekledin yedi yıl??? diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bu hayatta her şey olmasa da çoğu şey ''timing'' arkadaşlar. Ben bu zamanlama olayını tutturamadım bir türlü. Hazırlığı laylaylom bitirip birinci sınıfa başladığımda daha ilk günlerde anladım bir şeylerin ters gittiğini ve hatta sonrasında da yüksel ihtimalle ters gideceğini. Sayısal derslerde bile soruları ezberleyerek ilerlemeye çalışıyor, sıranın kenarına yazdığım formüllerle mühendislik fakültesini bitirebilme umudu taşıyordum. İçimdeki ''yapamayacaksın, okulu bitiremeyeceksin, es kaza bitirsen de asla iyi bir mühendis olamayacaksın hadi diyelim oldun kızım sen mühendis olunca mutlu olamayacaksın!!!' diyen ses içimi yakıp kavurmaya daha o zamanlarda başladı. 19 yaşındaydım, aile evinde hayatımı kaygı bozukluğuyla mücadele ederek geçirmiştim. Bu ses de o bozukluğun bir parçası, tabi ki okulu bitecek gayet iyi bir mühendis olacaksın o zaman istediğin her şeyi yaparsın kızım falan diye kendimi avutuyordum. Derslerde çok zorlandığım bunaldığım zamanlarda açıp hayalini kurduğum reklamcılık, gazetecilik veya farklı bölümleri araştırırdım. Tekrar mı hazırlansam acaba diye düşünür hemen oracıkta vazgeçerdim. Katiyen bir daha aile evine dönemezdim. Hem babam ne derdi bu işe, ya çok kızarsa, ya Gizem de mühendisliği beğenemedi,ıvır zıvır bölümlere girecek ondan sonra işsiz güçsüz kalacak derse, evde kavga kıyamet koparsa o zaman naparım derdim içimden. Ablama söylerdim. Yapamıyorum ben kafam basmıyo derdim. Bir şekilde yapabileceğime beni ikna etmeye çalışırdı. Mezun ol sonra zaten istediğini yaparsın senin istediğin bölümler okunmadan da yapılıyor sen hele bir acele etme derdi. etrafımda herkes- babam hariç- benim mühendis olmak istemediğimi derslerde çok zorlandığımı bilirdi. Ben de bilirdim. Ama olayların bu noktaya geleceğini hissetmeme rağmen susar, ısrarla o dersleri anlamaya çalışırdım.
Sene sonunda ortalamam ikinci sınıfa geçmeme yetmedi. Eve döndüm. Babam sordu okulu. İyi dedim, iki oldum dedim yalan söyledim. Asla öğrenmemeliydi. Okula döndüm birinci sınıfı tekrarlarken pandemi oldu. Pandemide kopyayla, özel hocalarla, arkadaşların yardımıyla bilmem neyle ikinci sınıfa geçtim. Pandemi devam etti. Bi baktım üç olmuşum derken derken dört oldum. Babam her dönem sonu sordu okulu naptın diye. İyi dedim hep. Dört bitti alttanlar kaldı dedim. Az kaldı dedim. Yaz okuluyla halledicem dedim. Kendimi mi avuttum babamı mı kandırdım belli değil. Dersler bitmiyor, her seneden birikiyor çoğu dönemi online bitirmiş olsam bile kurtarmıyordu. Sarpa sardı, düğüm oldu saçma sapan bir hal aldı ve aslında çok daha fazlası oldu. Ben artık başarısızlıklar yüzünden özgüveninden tamamen vazgeçmiş, nefes alamayan, elleri titreyen biri olarak o akşam İzmir'de öğrenci evimin soğuğunda o okulu bırakmaya karar verdim. Sonra ne mi oldu? Neler olmadı ki..