"Seni anlıyorum!" demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada...

-Hakan Günday/ Kinyas ve Kayra-


Affetmek. Nefretini, öfkeni, gururunu ve belki aşkını da bir valize koyup ve fermuarı sıkı sıkı kapatıp üstelik hiç açılmama ihtimali de varken affetmek. Kaç günah affeder bir beden ömrünce? Kaç kızgınlık soğur, kaç kalp bantlanır özenle yapıştırılır, kaç ruh taşır bir beden bir günde? Affetmek. Kaç heceydi? Kaçı gerçekten affetti? Kaçı affedilmeye değerdi? 

Kendimle yeniden tanıştığımda 20lerim henüz bitmemişti. Sert, soğuk, dik başlı, çekilmez biriydim. Kaç arkadaşlık yitirdim üstümde ki paltoyla bir bilseniz. Her gidenin arkasından ağlanmayacağını henüz öğrenmemiştim. Hırsımdan dişlerimi sıkar, dizlerimi titretir ve hatta tırnaklarımla avuçlarımı kanatırdım. Güçlü gözükmek için gözyaşlarımı gizlice akıtmam gerekir sanırdım. Ağladığınızı birileri görene kadar güçlü kalırdınız benim gözümce. Öyle olmadığını yeni öğrendim. 

Günahlar biriktirdim yıllarca sırtımda ki kamburlarda. Bazıları canımı gerçekten yakardı. İnsanın önce kendisini affetmesi gerektiğini hiç düşünmemiştim. Sırtımda ki kamburlarla yeni yeni vedalaştım. Herkesi her şeyi ve hatta kendimi bile affetmişken içimde ki o açmayı bekleyen çiçeğin, açmadan solan yapraklarını affedemiyordum. Onun da hakkı değil miydi güneşe kavuşmak? Peki ben, benim hakkım değil miydi içimde bir çiçekle yaşamak? Gönlüme kontrolsüz giren büyük çamurlu ayaklar altında kalan çiçeğin yaprakları ne olacak? Affetmeyi böyle anlatmışken size çiçeklerimi solduranı da affettim desem inanır mıydınız bana? 

Yıllarca dolandı durdu ruhum boş bedenlerin arasında. Boş gözlerle denk geldim hayatım boyunca. Kimisi sürekli şikayet ederdi hayatından; kimisi korkaktı, yalnızlıktan korktuğu için etrafı hep kalabalıktı. Kimisi aşıktı bir ömür yaşamaya kimisi de aşkı henüz hiç tatmamıştı. Bir benim ruhum doluydu sanki. Bir ben kocaman dünyada iyisiyle kötüsüyle azıyla çoğuyla küçücük ve hatta pis denilebilecek bir yere sığışamamıştım. Yabancı evlerde uyanmak gibiydi her gün umutlarımla vedalaşmak. Peki ne sebep olmuştu buna? Gönlümün kapısı ne zaman ardına kadar açılmış, özenle büyüttüğüm çiçeklerim çamurlu ayaklar altında kalmış ve üstelik üstüme basanlar ardına bile bakmamıştı? Her ne olduysa, sebep her neyse artık üzerinden çok geçmişti. 

Affetmek. Tam burada çiçeklerim ezilmiş, gözlerim yaşarmış, tırnaklarım etime sıkı sıkı batarken ve hatta ulaşırken hıçkırıklarım telefonun bir ucundan diğerine belki de en olmayacak anda hayatıma girdi. 20lerimin sonu yeni bir benin başlangıcıydı. Affettim, çünkü çiçeklerimi kendim ekmeyi öğrendim gönül topraklarıma. Affettim, çünkü sevilmeyen ruhun bedene yük geldiğini o an anladım. Affettim çünkü herkes hata yapardı. Affettim, çünkü onu affedememek benim ruhuma azaptı. Kaç defa gözleri kaçtı gözlerimden, kaç defa keşke dedi, kaç defa pişman oldu lanetler etti ve kaç defa affetti kendini bilmiyorum. Affetmek. Kaç hece kaç ruh önemli değil artık. Affetmek, eskiden tenini yakan ateşi bile kabullenmek. Affetmek, sıfırdan başlamak hayata, büyümek. Affetmek, her affedişte can yakmamayı öğrenmek. Affetmek 3 heceli bir dünya kurmak kendine kendi elinle kendin için. Kendi kendini kendi yerine koymayı başarmak. 



/Alıntının yazıyla doğrudan hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır./