Yıldızlara bağla yüreğini ve sürüklen götürdüğü yere. Ve içindeki patlamaların ruhunu ele geçirmesine izin ver. Ver ki öldüğünde kopacak kıyameti herkes hissetsin. Ve ruhunun tüm çıplakların arasında soyunduğunu görebildiğinde tüm o çocukların gizli mahzenini bulmuşsun demektir. Ve verdikleri lav dolu kadehin bedenini yakmasını, kurutmasını sağla. İşte o lavdan akan damla kimsesizlerin kaybıdır. Ancak öyle kabul edersin yıldızları yüreğinin derinliklerine, ruhunun en ince ayrıntısına kadar sızmasını sağlarsın. Bırak bedenin erisin, ruhun taşlanmışsa. İçindeki ruhun bedenine yansır. Sen yansıt. İşte o an birisi gelip “Nasılsın?” dediğinde şaşırmazsın. Dışarıya gösterdiğin her ruh kalıntısı bir özgürlük parçasıdır aslında. Korunmaya muhtaç olmadığını; özgürleştiğinde tekrar tekrar çakıldığın o hayal kırıklarının arasına yine düştüğünde, sevginin gözlerinden sadece okunabildiğini hissettiğinde, ruhundaki derin yaraları ağaçlarla, hayvanlarla, doğayla tamamladığında ve hiçbir şeyin gerisi olmadığını zaten zamanın bir sayaç olduğunu ve milyarlar önce başlatılan bu sayacın sonuna geldiğini hissettiğin andaki mutluluk sayesinde anlayacaksın. İnsanları anladığında ruhlarına bir çiçek bırak. Anlasınlar ziyaret edildiklerini, onu da gören birileri olduğunu onun ruhuna kanıtla. Sevmeyi ve hayalleri boş bulan herkese o çiçeğin ölümsüzlüğünden bahset, tanıt onlara. Koparttıkları anda uğrat gazabını, indir göklerinden tüm kainata. Ve kalbimi sana kadehin yanında alev tabağında ısmarlarsam. Ruhumu söküp ellerime verme. Bil ki o zaman damarlarımda kanın her bir tanesi nefretle dolar ve lanetini, soysuzluğunu gösterir sana. İşte o an ruhuna bıraktığım çiçeklerden, ve sana hapsettiğim, sende parlasınlar istediğim yıldızlardan öyle bir canavar yaratırım ki ruhuna nasıl zehredildiğini düşündüğün andan ötesine geçemez daimi gerilik sayacında yerinde saymaktan başka bir işe yaramazsın. Günaydınlar sevgili. Gecenin büyüsü bitti.