28.03.23 - Edepsiz Komedya, Sakin.
Hayatım bir kazadan farksız geçiyor, sağ kalmışım ama sağlam kalamamışım.
Melankolinin demindeyim, ellerim soğuk üşümüyorum ve kafam pek yerinde sayılmaz. Kafamdakiler bağırıyor avaz avaz, ben ise susuyorum. Kafamda uzun süredir tek soru var ve ben bu sorudan kaçıyorum; aklımın en ücra en karanlık köşesinde beni buluyor ve karşıma kocaman bir boy aynası koyuyor. Kaçmaya çalışıyorum aynadan, olmuyor, her seferinde yansımam bana daha çok yaklaşıyor. Gölgeme bakıyorum, gölgemdeki mide bulandırıcı vücut hatlarıma bakıyorum. Yorulup duruyorum, aynaya bakmak için yelteniyorum ve baktığımda gözlerime sağanak yağmurlar doluyor. Görmek istemiyorum bunu diyorum; ancak gözlerimi kapatırsam sağanak yağmur alır götürür beni diye çok korkuyorum. Bakıyorum, yiyip bitiriyorum kendimi ve bu yerken suçlu hissetmediğim ilk an oluyor.
Bildik bir ses geliyor sonra tek benim duyduğum yeni bir şeyler dene diyor bana.
İlk başta ruj sürüyorum şekilsiz dudaklarıma, rujun kırmızısı dudaklarımı yakıyor ve kanımın kırmızısıyla yarışıyor. Aynaya bakıyorum tekrar, çeşitli açılardan farklı şekillerde kendimi inceliyorum ve yetmiyor rujumun kırmızısı bana, kırmızılıklar gözlerime akıyor. Sağanak yağmur artık kırmızı diyorum kendi kendime.
Kaşlarıma kayıyor yenilmiş tırnaklı ellerim, çok şekilsiz diyorum aynadaki yansımama.
Acaba insanlar da beni böyle mi görüyor diye diye yüzümü de yiyorum, yine suçlu hissetmiyorum. Cımbız alıyorum ellerime yoluyorum kaşlarımı elimdeki fotoğrafa bakarak. Benzemeye çalışmıyorum diye avutuyorum kendimi, farklı olduğuma inanmaya çalışıyorum. Kaşlarım inceldikçe kendime olan güvenim bir tabaka olup inceliyor, bitecek diye korkmuyorum. Saçlarım dikkatimi çekiyor, elimle tarar gibi yapıyorum ve elim 3. saniyede saçımdan ayrılıyor. Dökülen saç tellerine bakıp beni bu kadar kişinin bile sevmediğini düşünüyorum. Aynanın önünde peruklarla dolu bir masa yaratıyor zihnim ve ben belime kadar gelen düz sarı saçı seçiyorum kendime.
Kafama takıyorum ve az da olsa güzel gözüktüğümü düşünüyorum; ama içimdeki ses bana sus diyor. Bir süre sonra peruk kafamı kaşındırıyor, saçlarım içinde eriyormuş gibi hissediyorum ve yine de çıkarmıyorum onu kafamdan. Peruklar bir anlık göz kaçırmam ile yok oluyor, sarı uzun saçlar benimle kaldı diyorum. Daha aklıma bile getirmeden önüme devasa bir dolap geliyor, içini açıp pahalı kıyafetlerde göz gezdiriyorum. En beğendiğimi alıyorum ve aynaya ters dönerek onu giyiyorum. Tam oldu sanırım dedikten sonra aynaya dönüyorum, kırmızı damlalı sağanak yağmur başlıyor. Üzerimdeki beyaz elbiseye kırmızı süzmeler bulaşıyor ve bu onu daha da çirkin yapıyor. Evet tam olmuştu ancak bu onu yine güzel yapmıyordu. Belim onun ellerinin yakışacağı kadar ince değildi, köprücük kemiğime güzel bir kolye yakışmazdı çünkü onlar gözükmüyordu, kollarım bir sporcu kadar kalındı ama sorun şekilsiz olmalarıydı ve omuzlarım erkeklere taş çıkarırdı. Çocuk oldum bir anlığına, zayıftım ama yine de diğer kızlar gibi değildim, daha kabaydım hep ve kendimi kadın olarak görmekte pek zorlanırdım. Erkekler benden hoşlanmıyordu ve hoşlandıklarında da altında hep farklı nedenler arardım. Kendimi biriyle hayal etmeye çalışırken bile aklıma ne kadar çirkin olduğum gelirdi ve buna da akardı kırmızı damlalar. Diğer kadınları incelerdim ve her birinde ayrı bir güzellik görürdüm. Kıskanırdım ve karşılaştırırdım kendimi ama kimse kazanamazdı; çünkü kazanan hep kafamdaki o tanıdık sesin sahibiydi.
Geri döndüm şimdiye.
Gözlerimden akan kırmızı damlalar el hareketimle tüm yüzümü kaplamıştı.
Sonra gözlerimi yedim ve yine suçlu hissetmedim.