Sergenin tam üç eli vardı

Kırmızı gözlerine uzanan

Rahmi tahmin edemem ama

Pazar tahtalarında sırtımı kaşımak isteyeceğim  duvarları var derdi evimin

Cümlenin ortasında ayakkabılarını unuturdu

Diz çökerdi


Dizleri balta derdik burnu kof

Eşya uzatıp kaybolurdu Sergen

Bazen gölgesini ararken işte sahil

İşte Rabbin kapısı

İşte ciğerlerim tahminen dermiş

Ben duymadım hiç


İfade verirken sustu diye

Tüm maddeleri sıkıştırmışlar kağıda

Madde denince kaşınırdı

Sahte dedim 

O piç okuma bayramında da böyle saklanmıştı

Midesini bulmuş diyorlar sonunda

Oysa patlatamayacağı tüm kapıları

Cebinde saklardı

Yanmış zıvanaların yanında


Topa kum doldurmuş ibne

Bazen hala yokuştan yuvarlıyor

İşte bu çöl kapısı

İşte bu ayak kapısı

İşte bu alnımın secdeyle bile

-Sizin Allahınızla bir münasebeti yok-

Açılmayan fikir kapısı

Sadece kapaklarını vermezdi hurdacıya

Yıldız şeklinde mermeri vardı


Amini abarttı diye kovulurdu teravihlerden

Tarihi bir binaydı ya

Ondan yandı

Yeni açılan banka şubesindekilere yer açmak için

En son güreşten sonra bir gün kalabildiğimiz kuran kursunda oku demiştim Sergen’e

Sonra güneşten vazgeçti


Arada salıyorlar ama

Ellerini saklayarak selam veriyor görünce

Ya oğlum diyorum

Beni tanımaya çalışırken gözlerindeki bir anlık yargıya yetiyor