Herzy, daima telefonuyla birlikte hareket eder. Onsuz hiçbir yere gitmediği gibi elinde telefonu olmayan birilerini gördüğünde bu kimselerin insan olmadığını düşünür. Çünkü onun dünyasında teknolojiyi kullanmak istemeyenler, toplumdan dışlanmıştır. Şehir dışındaki yerlere taşınmışlardır. Dolayısıyla insanları normal bir şekilde, teknolojik aletlerle birlikte görmediğinde derhal onlara tiksintiyle bakar ve bazılarından hızlıca kaçar. Öyle ki topluma ayak uyduramayan bu kimseleri şikayet ederek para kazananlar bile vardır.


Bir keresinde kulaklığı her zamanki gibi takılı hâlde yolda ilerlerken anormal olanlardan biriyle karşılaşır Herzy. Bu kişinin cinsiyeti belli değildir ve onunla konuşabilmek için öncelikle bunu öğrenmek zorundadır. Zira yönetimin belirlediği kurallara göre bazı durumlar dışında kendi cinsinden olanlarla konuşmak yasaktır. Esasında Herzy'nin anormal olanla konuşmak istemesinin sebebi, onu ezebilmek adına bir fırsattır. Sözleriyle karşısındakini yaralamak ve kendisi gibi olmadığı için onu cezalandırmak istemektedir. 


"Hey, pislik!" diye bağırır arkasından. İletişim kurmaya çalıştığı kişi eğer bir kadınsa kendisine "Buyurun bayım, emredin." demek zorundadır. Çünkü yasa öyle belirlemiştir ve kadın daima erkeğin bir sınıf altında konumlanmıştır. 


Bu kulak tırmalayıcı sese kulak veren kadın, maskesinin altından izlediği erkek bireyin oldukça güçlü biri olduğunu, adamın sesindeki özgüvenden anlamıştır. Eğer cevap vermezse kameralar tarafından tespit edilerek şehir dışına atılabileceğini bildiğinden bir aksilik çıkmadan cevap verir. 


"Buyurun bayım, emredin." 


"Sizden nefret ettiğimizi biliyorsunuz değil mi? Biz şehirliler için çöpten hiçbir farkınız yok. Hâlâ gelip güzel sokaklarımızı mahvediyorsunuz. Söylesene, biz de aynı hataya düşüp sizin gibi sefil hayatlara sahip olsaydık toplumumuz ne hâle gelirdi?"


Esasında adamın bunları söylemeye hakkı vardı, onun yasayı iyi bildiğini anlayabiliyordu kadın. Ancak yine de son cümlesindeki açığı yakalayabildi ve hücuma geçti. 


"Bizim gibi sefil hayatlara sahip olsaydınız... Hım, eğer kuralları doğru biliyorsam bu sözlerin bahse açılması yasak olmalı. Yine de sorunuzu cevaplayayım. Eğer sen de benim gibi olsaydın, yaşamının sahteliklerini kolaylıkla görebilirdin. Asıl sefilliğin senin zihninde yer aldığını söyleyebilirim. Bunun yasak olduğunu, benim senden daha aşağılık olduğumu düşüneceksin ve sinirden köpüreceksin fakat gördüğün üzere senden daha özgür konuşabilirim."


Herzy, daha evvel böylesi bir tavırla karşılaşmamıştı. O, neredeyse tüm hayatını evde geçiren bir kentliydi. Bilmesi gerekenler oldukça basitti ve yaşamak onun için gayet sıradan bir şeydi. Zorluk nedir bilmezdi. Bu yüzden karşısında zorlu bir rakip bulunca onunla daha fazla savaşmaya karar verdi Herzy. 


"Pek cesursun ama benden daha özgür olduğunu nasıl iddia edebilirsin? Kullandığımız aletler sayesinde her şeye erişimimiz var. Senin gibi biri hiçbir şeyi bilmeden nasıl özgür olabilir ki? Bu elimdeki, her şeyi dilediğim anda önüme sunabiliyor, sonsuz bilgiye sahip ve siz dünyadan bihaber varlıklar ne cüretle benim zihnime sefil diyebiliyorsunuz?"


Kadın, bir süre bu genç adamı dikkatle izledikten sonra düşüncelerini şöyle açıkladı: "Bakın bayım, o çok güvendiğiniz yasaları, müthiş aletleriniz sayesinde öğreniyorsunuz. Fakat bunları daha önce hiç derinlemesine düşündünüz mü? Örneğin benim gibi karşı cinsiyette birinin sizden daha alçak sayılması nedendir? Yahut bizden neden nefret ettiğinizi sorguladınız mı hiç?"


Herzy, kendinden emin bir şekilde cevapladı. "Yasaların sorgulanamaz oluşunu bilmediğin için böyle cahilce şeyler söylüyorsun. Toplumumuz binlerce yıllık geleneğin ürünüdür. Yasalarımız da inançlarımız gibi sorgulanamaz niteliktedir. Yasa eğer sizi alçakta görüyorsa bu, olduğu gibi kabullenilmesi gereken bir şeydir. Sizin gibilerden nefret etmemin sebebine gelince, öncelikle medeniyete hiçbir katkınız yoktur. Görüntünüz kirli ve çirkindir. Aranızda sürekli bir kavga ve şiddet hüküm sürmektedir. Öyle ki her bir araya gelişinizde kentlerimiz büyük yara alır. Böcekler gibi hayasızca üreyip yeni anormaller yetiştirirsiniz. Gelişmişliğimizi kıskandığınız yetmiyormuş gibi bir de onları çalıp kullanmaya yeltenirsiniz. Söylesene, böylesi bir topluluğun kime faydası dokunur? Sizi neden sevelim ki?"


Kadın, bu sözlere karşı hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermedi. Aksine bu gence acıyarak baktı ve birazdan olacakları öngörerek konuşmasını sürdürdü. "Oldukça haklısın. İnsanlık tarihi son derece katı kurallara göre idare edildi. Önceleri küçük topluluklar oluşturduk. Bir şekilde gelişip büyüdük ve nüfusu besleyecek yeni şeyler üretmeye başladık. Bugün kullandığınız aletler gibi bir zamanlar da o döneme uygun teknolojilerimiz vardı. Bilgiyi üretenler ve kullananlar toplumu yönettiler. Esasında hep bir mücadele süregeldi. Tıpkı ikimizin mücadelesi gibi eski insanlar da varlıkları süresince sürekli olarak birbirlerinden nefret etmeye yönlendirildi. Ya da doğal hâliyle olması gereken tam olarak buydu."


Herzy, bu sefer kadının söylediklerine hak vermişti. Fakat yine de onun kendisini kandırmak üzere gönderilmiş biri olduğunu düşünerek iletişimi kesmeye karar verdi. Duyduğu bazı rivayetlere göre anormaller, çeşitli büyülerle kentlileri etkisi altına alıyor ve onları kontrol ediyorlardı çünkü. Onların tam olarak iblis olduklarına kanaat getirmişti Herzy. 


Neyse ki tekrar kulaklığını taktı ve şehrin en güzel metrosuna gitmek üzere harekete geçti. Müzik dinlemekten uyuşmuş zihni, dünyadan tamamıyla kopmuştu. Yolculuğu boyunca telefonuna bakmaktan bir an olsun vazgeçmedi. Mutluluğunun önünde az evvel karşılaştığı çirkin varlıkların bile duramayacağını düşünerek yeniden huzura kavuştu. Gün içinde olan biten ne varsa hepsini okudu elindeki aletten. Aklına "pislik" diye seslendiği kadın geldi bir ara. Fakat bunun önemsiz bir karşılaşma olduğuna kanaat getirerek hemen unuttu yaşadıklarını.


Ve sonra kapılar açıldığında dikkatsiz bir kentli tarafından ittirilerek aniden yere düşüverdi Herzy. İşe yetişmek üzere hızlıca trenden ayrılan kentliler ise umursamaz tavırlarıyla ezip geçtiler bu genç adamı. Kapılar kapandı ve tren ilerledi. Hayat olduğu gibi devam etti. Olanları fark eden tek kişiyse trenin en köşesinde adamı izleyen, belki de ilk ve son kez iletişime geçtiği o yabancı kadındı.