Bir noktaya takılı kalmamalı insan. Orada bekledikçe kaçırdığın bir şeyler var. Yapma bunu kendine, bile bile harcama kendini. Zaman bizim için en kıymetli hazine. Belirli bir noktada tıkılıp kaldı mı insan kendine yazık ediyor. O arada kaçırdığımız fırsatları bir bilsek yapar mıyız kendimize bunu?


İnsan keşfettiğiyle kendini buluyor. Denemediğimiz bir çok şey var. İçindeki potansiyelin nerede karşısına çıkacağını bilemiyor insan. O yüzden bir yerlerde takılı kalmak yerine bir şeyleri denemeli, çaba göstermeli, üretmeli. O düşünce seni mahvediyor, ona verdiğin enerjiyi, zamanı kendine versen kim bilir neler çıkacak içinden. İnsan bunu yaşamadan bilemiyor. Ama bizim en büyük hatamız bir noktada ısrarcı olmamız. Takılıp kaldık mı asla terk edemiyoruz o yeri. Orada kaldıkça yerimizde saydığımızı bile bile bırakmıyoruz. Sonuna kadar gidiyoruz o düşüncenin, o noktanın, o bizim zamanımızı çalan şeyin. Oysa bir fark etsek bir keşfedebilsek dönüp ardımıza bile bakmayız.


Olmuyorsa zorlamamalı, öz saygısını yitirmemeli insan. Onu bir kaybettik mi asla bulamayız kendimizi. O rakteye varmadan keşfetmeli insan. Bu o kadar da zor bir şey değil aslında. Kafanı kaldırıp etrafına bakmalı. O dipsiz kuyudan çıkmalı. Bunu başardı mı yeniden doğuyor insan. Keşfetmenin, keşfedebilmenin dünyasına adım atıyor. Sonrası zaten bizim. Keşfettikçe daha fazla keyif alıyor, daha çok kendimize katıyoruz. O dipsiz kuyuda kaybettiğimiz zamanların bir bir acısını çıkarıyoruz. O yüzden doyasıya keşfedebilmeli, keşfettikçe özgürleşmeli.