Bir başka insanın algısına körüz, bazen bazı algılara yakınlaşabiliriz fakat asla bütünleşemeyiz. İnsan tamamen belirsizliktir, bize gelip ben buyum demiş olsa dahi; kendini açmış ve yaşam öyküsünü anlatmış olsa dahi onun gerçekte kim olduğunu sadece o bilir. Sır; doğum ve ölüm arasındaki o renksiz iplik, et, kemik ve kandan oluşan duyguların yerinin belirsizliği, insanın içi. Kelimeler yerine sayılar olsaydı hayatta yaşamla aramızdaki karmaşa kalkardı ortadan; fakat kendimizi boşuna anlatıyoruz durmadan, deli gibi... Fikirleri kelimelerle bir görüntüye dönüştürüyoruz. Niçin anlaşamıyoruz -1+1= 2- mesela ağaç derken ben çok farklı bir şey anlıyorum, başka biri daha farklı, ben turuncuya bakarken kokuşmuş bir şey olarak görüyorum, başka biri bir yaz günü uykusunu hatırlıyor belki. Kelimeler hiçbir şeye nokta koyamıyor, kelimeler hiç. Bir şey anlamsızsa kelimeler yüzünden gibi fakat bir nihilist yorum yaparak aramaktan uzaklaşmak da istemiyorum. Kesinlik olsaydı insanın acısı diner miydi? Yani yaşamak dediğimiz görüntüye 1+1=2 diyebilseydik. Kitaplar yazıyoruz, kurguluyoruz kelimelerle istediklerimizi ya da istemediklerimizi öldürerek veya çatıştırıyoruz... Ama çeşit çeşit algıların oluşumunda, var dediğimiz yaşamdaki var olan bizlere ait kelimeler eksik kalıyor, bir ismi ve görüntüyü niteleyen kelimeyi bilsek de yetmiyor anlaşabilmemiz için. Çünkü hiçbirimizin yaşamındaki kişisel serüvenler birbirleriyle aynı değil. Benim için hüznü çağrıştıran bir kelime kesinlikle başka birileri için son derecede gülünç olacaktır; bunu kavrayınca insanın anlaşılmak için çaba veresi gelmiyor ve üzülmüyor da.