Keyif; tasasızlık, istek, sınır tanımadan istediğini yapmak gibi anlamlara gelir. İnsanın güne başlarken bedenine yapışıklığını duyduğu bir haslet belki de heybesinde bulamadığında peşi sıra kovaladığı bir istek haline gelen bir kavramdır. Keder; içe işleyen üzüntü, sıkıntı, bunalma, öyle ki dış etken ortadan kalktığında bile kendi varlığını koruyan bir ıstırap. Arapça kökenli bu iki kelime ilk bakışta birbirinin zıttı gibi görünüyor. Öyle ki biri olmadan diğeri anlaşılmıyor ama birinin varlığı diğerini yok kılıyor. Varlığı ile mi yok ediyor yoksa yokluğu ile mi var ediyor bir diğerini, orasının tayini sana kalsın.


Türkçe dilinde 'anlam' hem yazan ve okuyan tarafından hem de konuşan ve dinleyen tarafından inşa edilir. Keyfekeder ise yukarıda zikredilen iki kelimenin kombinasyonundan ortaya çıkmış ve tamamen farklı bir anlam oluşturmuş. Keyfe(nasıl)-keder(hüzün); çok önemsiz, lüzumsuz gibi anlamlara gelen bir birleşik kelime. Peki yaşamak, hayatta kalmaktan farklı olarak bir arayış ise -ki hayvanlar dahi arayıştadır ama hayatta kalmak için- bu arayışa verilen genel isimden yola çıkıp biz de hakikat arayışı diyelim. Yalnız hakikat arayışı, arayanı bulma mı yoksa bulanı arama mı orasının tayini de sana kalsın.


Bir çoğu hakikate temas etmeyi göze almaz, göze almayı bırakın hakikat diye bir şeyin varlığından habersiz olarak yaşamını sürdürür. Bir yandan aynada yansıyan silüetine aşık birileri boncuk dağıtarak zil çalarken eteklerinde, diğer yandan etrafına inşa ettiği fanus içinde kendini var etmeye çalışan ve hatta daha cesurcası yok etmeye çalışan birilerinden bahsediyorum. Hayatı rastlantıdan ibaret gören ve bu rastlantıları temenni, niyet, sanrı ve sancılarla süsleyen ve 'ona göre' olduğunu varsayan birileri.


Hakikatin arayışı bir çok şeyi ardında bırakmakla başlıyorsa, kaybetmeyi ve kaybolmayı göze alamıyorsa birileri -seni tenzih etmek isterim- yaşamı hayatta kalmaklığa indirgiyor demektir. Ya fanus inşasındaki birileri, onların da durumu pek içler açıcı değil ama diğerinden beri. O halde çürük elmaları ayıklamakla uğraşmak yerine çevir sepetini tersine ve yalnızca sağlam elmaları yerleştir yerli yerine. Haydi, durma! Gökdelen inşa etmesen de elindeki iğnen ile kendi kuyunu kendin kaz.


Zamanın lehimize mi aleyhimize mi işlediğini pek bilemiyorum ama lehimize işler gibi görünmüyor. Günler yorgun bir porsuk gibi. Vaveyla dudakların sessiz çığlığı. Hüzün gözlerin kaçınılmaz aynası. Kulakların duyması için dudakların kapanması şart. Umulandan az ama beklenilenden bir hayli fazla.