Evet, aziz okuyucu!


Bugün günlerden eleştiri günü olsun dedim ve lakin bu eleştirinin tam kapsamının ne olduğunu henüz ben de keşfedemedim. Bu yüzden de sanıyorum ki bu kapsamı birlikte tespit edeceğiz.


Tam olarak metnini hatırlamasam da -gerek uluslararası dergilerin, gerek kimi düşünürlerin, gerekse de inananlarının, dünyanın en etkili insanı olarak doğrudan veya dolaylı olarak kabul ettikleri- son İslam Peygamberi Muhammed (A.S.)'in bir sözü/ hadisi aklıma geldi. İslam ekolünde “hadis-i şerif” olan, kabul edilen bir şeyin hadis olabilmesi için birkaç şarta ihtiyaç vardır; bunlardan bir tanesinin "râvî zinciri" diğerinin "metin" olduğu aklımda kalmış ancak birkaç şart daha var ve bunlar aklıma gelmediği için, hadis şudur demek yerine ‘metin’ demeyi tercih ettim. Evet efendim, nedir o metin? Ahir zamanda çok fazla kitap olacak ancak bu kitaplar hiçbir fayda vermeyecektir.


Tabii bunu farklı görüşlere sahip insanlar açısından değerlendirecek olursak kimisi ‘Bak işte hadis denen şey o kadar saçma ki bunu bile söyleyebilmiş.’ diyecekken diğer bazısı ‘Efendim hadis kendine has işaret ve içeriklerinden dolayı bir takım manalara işaret eder.’ diyebilecektir. Bizim burada amacımız bu sözün/ metnin/ hadisin incelemesinden ve/veya doğruluğundan ziyade günümüzde yazılan ve benim karşılaştığım kimi kitapların, hatta daha geniş tabiri ile neşriyatların temelleri, irdeleme metodları ve izledikleri yolları olacak.


Günlerden bir gün, tüm keşmekeş ve kalabalığı göze alarak –her zaman olduğu gibi- bir kitap fuarına gittim. Kitap fuarına bazen hobi olarak gitmiş olmakla birlikte o gün gitmemin sebebi, bir takım yazarların mesnetsiz iddialarını çok ciddi delillerle çürüttüğünü iddia eden bir yazarın imza gününün de olmasıydı. Örneklerimizden birisi de olan bu yazarımız, Türkiye'nin saygın üniversitelerinden bir tanesinde tarih eğitimi görmüş; yüksek lisansını yapmış ve sanırım, doktora tezini de bu konular üzerine oluşturmuştu. Neyse efendim, iddia sağlam; iyi bir reklamasyon yapılmış, kitabın arka kapağında gayet ilgi çekici şeyler yazıyor, içindekilerde yine afili konular var. Ben de kitabı aldım. İmzalatacağım, derdim o. Ama sonradan imza günü, hatırlamadığım bir sebepten, iptal oldu.


Neyse, dedim kendi kendime kitaba verdiğim paraya hiçbir zaman acımadım ve buna da acımayacaktım. Hatta okumak için sabırsızlanıyordum da. Kendimi eve attığım zaman, diğer kitapların arasından bunu çekip çıkarttım ve okumaya başladım. Tahmin edeceğin üzere kitap tarihle alakalı bir kitaptı ve Türkiye’nin gündemini meşgul edegelmiş bir takım tarihsel iddiaları; bunların kaynaklarını ve bu iddiaların neden gerçek olmadığını anlatıyordu. Şimdi bile yazarken sinirleniyorum biliyor musun aziz okuyucu, şimdi bile sinirleniyorum. Ve bu sinirimi seninle de paylaşmak istiyorum:


“Arapçada bir harfin üç farklı yazılış şekli vardır: Başta, ortada ve sonda. Ya da basitçe bir ifade ile doksan dokuz farklı harf ortaya çıkar”


Sen de sinirlendin mi aziz okuyucu? Benim yine sinirlerim zıpladı ama bunu şimdilik buraya demlenmeye bırakalım. Senin bilinçaltın bu veriyi işlemeye devam ederken biz bir diğer örneğimize geçelim: Bu da yine tarih alanında belli merhaleleri geçmiş ve diğer bazısına ulaşmış: "Öyle yazın falan yetmez bir de video çekelim." deyip sanal âlemde de boy göstermiş bir tarihçi. O da kendisini göre bir takım şeyleri eleştirecekmiş ki şöyle bir şey demişti:


“Osmanlı’da Türkçe diye bir dil yoktur, basit bir örnekle başkent anlamına gelen ‘Bâb-ı Âli’ kelimesi Farsça/ Arapça kökenli birleşik bir kelimedir.”


Benim yazılarımı okuyacak kadar sabırlı bir insan olman hasebiyle halen sinirlenmediğini düşünüyorum aslında ve bu sebepten dolayı da hemen bir başka örneğe geçmek istiyorum.


Bunun son örnek olup olmayacağından emin değilim, çünkü yazının gelişimini ben de senin gibi bilmiyorum. Ve fakat ‘bu adam kafayı tarihle bozmuş haa’ dememen için farklı bir alandan örnek vermek istiyorum: Bu da Müslümanların kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’e tercüme yazmış, bununla yetinmeyip teoloji konusunda ihtisasını profesörlük ile taçlandırmış, yazdığı kitaplar yetmemiş de ülke gündemini bir de çıktığı televizyon programları ile meşgul edebilmiş bir kişi. Kitaplarından veya yazılarından alıntı yapmak yerine çıktığı programlardan birisinden alıntı yapmak istiyorum:


“Hanım sen ne yapıyorsun? Oğlun zaten şehit olmuş, sen bir de ona her gün her gün Kur’an okuyup onu peygamber seviyesine mi çıkartacaksın?!” Sn. Editör noktalama ve imla kurallarından bîhaber değilim ancak bu şahsın kendisine soru soran kişiye cevap verirkenki tepkisinin anlaşılabilmesi için soru işareti ve ünlemi bir arada kullandım. Mübarek adam, kadın bilmiyor sana soruyor neden azarlıyorsun?


Her neyse efendim işte karşınızda üç farklı örnek: Bir adet hadis metni, bir de sinirlenmiş ‘ben’ var. Sen halen sinirlenmediysen gerçekten seni canıgönülden tebrik ediyorum bu arada. Düşünebiliyor musun aziz okuyucu: Sen alanında o kadar payeyi alacaksın ve arap alfabesinde otuz üç harf olmadığını bilmeyeceksin, Babıali kelimesinin arapça isim tamlaması olduğunu bilmeyeceksin, ölenin ardından okunanların ona paye (derece) seviye kazandırmadığını bilmeyeceksin ama çıkacaksın "Ben bu konuda uzmanım, beni dinleyin.” diyeceksin, kitap yazacaksın vs. Sence de hadis metni doğru bir şeye işaret etmemiş mi?


Bu sefer özellikle kısa tuttum ama iki yüz beğeni, üç yüz yorum, dört yüz retivit gelirse devamını yazarım. Bi dakka ya o başka platformdaydı değil mi?