Onca şey arasında bir şeylerin eksilmesini isterken sürpriz gibi gelen fazlalıkların acısını saklıyoruz yüreğimizde. Buna dert deyip altında eziliyor olmamıza aldırış etmeyen insanların kendi dertlerini anlatmalarına karşılık iyi olması için uğraşmalarımızla meşhuruz hala. Bana kalsa sesim bu sefer çok çıkacak fakat hiçbir zaman bana kalmıyor işte. Yoksa kısa bir süre içinde omuzlarımda taşıdığım insanların sadece beni basamak olarak kullanmalarını anlayabilirdim. Yalnız yine beni kimse anlamazdı onu iyi biliyorum. Birilerine ihtiyacımız olmadığını kendi başımıza kaldığımızda deliler gibi haykırabilir bununla sevinebiliriz fakat o zaman kime sarılacağız? Bunun eksikliğiyle yaşamak yerine yalandan sevgi göstermeleriyle bile yelkenleri indirmemiz sürpriz olmuyor. Kim bilir ne zaman kendi varlığımız önemli olacak şu dünyada bir tek kendimiz için? Kim bilir ne zaman vazgeçeceğiz bir türlü vazgeçemiyor olmaktan? Onca şey öğrenmemiz için varlığını sürdürüyorken hala bilmiyor olmanın aptallığıyla nereye kadar yaşayacağız kim bilir? Hatta bir şeylerin olmayışının derdine girmek yerine olduğu zamanı hatırlayarak çektiğimiz çileler yüzünden olmayışlarına ne zaman sevineceğiz? Sorun da bu ya hala bilmiyorum. Öğrendiğim zaman hiçbir zevki kalamayacak gibi yaşamanın. Yaşadığımı hissetmem için daha çok darbe yemem gerekiyorsa eğer saplayın bıçaklarınızı sırtıma. Yüzümü döndüğüm zaman hala gülümsüyor olmam zorunuza gitmeyecekse eğer.