Bilmiyorum, muhtemelen sorulan sorulara verebileceğim tek cevap bu. Hiçbir şey bilmiyorum çünkü kendimi tanımıyorum. Kendimi içine soktuğum her kalıp hatalı geliyor, ya çok büyük geliyorum ya da küçük kalıyorum. Dünya üzerinde sanki bana uygun hiçbir kalıp yokmuş gibi geliyor, uyumsuz yaratılmışım gibi.
Kafam olmasa keşke, şu düşünceler yüzünden uyuyamadığım günleri saysak ve bir bebeğin yaşına eklesek koca çocuk olur. Kafamı sıkıyorum çoğu zaman, belki düşünceler sıkışır da bir süre düşünemem diye, olmuyor. Kendime vakit ayırmaya karar veriyorum her hafta. Kendime iyi davranmazsam hayat da bana iyi davranmaz diyerek tembihliyorum kendi kendimi. Her pazartesi kararlar alıyorum, olmadıkça pazartesiler bitmedi ya sitemiyle kandırıyorum kendimi çünkü hiçbir şeyi gerçekten istemiyorum. Kendim dahil. İnsanın insana fazla gelmesini anlarım da bir insan kendisine nasıl fazla gelir, anlamıyorum. O kadar sıkılıyorum ki bana ait düşüncelerden, insanlara anlatmaya korkuyorum. Kızım, diyorum kendi kendime; sen sana ait düşünceleri düşünmekten sıkıldıysan bir başkası dinler mi seni? Bu düşünce de yalnızlaştırdı beni. Yok oldu çevrem, kendimle kaldım. Belki de bu yüzden her şey daha kötü oldu. Yorulursam uyurum diyerek her gün sokağa attım kendimi. Dilim damağım kuruyana kadar koşar adım yürüdüm, bacaklarım zangır zangır titriyordu, onlarca şarkı dinleyip düşünceleri susturmaya çalıştım. Olmadı, bacak ağrısından ağlarken düşünmeye devam ettim. Bu yazının sonunun tatlıya bağlanmasını arzu ederdim ama o da olmadı pek çok şey gibi. Sadece aldığım iki ilaç sonucunda uyuyabildim, o kadar.