Esmer tenime yakışmayan turuncu saçlarımı seviyorum. Bir türlü uzatamadığım. İcra ettiğim meslekten nefret ediyorum. Bir çok övgünün aksine. Ben, ben olamıyorum. Kendimi yonta yonta bir hiç’e sığar oldum. Belirsizlik beni korkutuyor, belirlilikteki durağanlık ise bir ölüm hali. Tüm fotoğraflarda gülerim. Hiç mutsuz olma hakkı tanınmamışçasına. Bir evin tek çocuğu; tüm neşe ve tüm hüznü sırtlanarak 3 kişilik yaşamaya devam. Ah dert mi benimkisi? değil mi. Eğer genetik mirasınız uçlarda gezinmeye meyilliyse evet büyük dert.


Bir uçurumun kenarındayım. Kafamı kaldırıyorum bir ışık huzmesi. Tek derdim oraya varmak dünyaya tepeden bakmak.

Göğe yükseldiğimde olur yaşadıklarımın ivmesiyle yere çakıldığımda. İşin garip kısmı tüm bunlara rağmen;

Kalktım yine o göğe baktım,

Kalktım yine o yere bastım.

Anlayacağınız gök ile yer arasında mekik dokur oldum. Durum şu an stabil, duygu durum düzenleyiciler sağ olsun bir de yerliliğiyle övünler hekimlerimiz. Durum bundan ibaret olsa da “iyisin” denmesinden tiksiniyorum, “iyi değilim” arkadaşlar, dostlar(?), her kimseniz. Evet, benim hikayem de böyle. Kime ne? bilemem.