Kimsenin geçmediği sokaklar oldukları gibi kalırlar.

Özleri nasılsa.

Boyasız gri binalar. Duvarları graffitisiz. Yanakları kırmızı genç kızlar gibi. boyasız. Sade. Oldukları gibi. Gerçeği çarpıtmadan, Yalnızca yansıtarak. 


Mutlu mudur o binalar bilmem. Belki de mutlu olabilen binalar değil sokaktır. Binalarının büyük sade ve gri olmasından hoşnut mudur. Veya asfaltından ezilmeden karşıya geçebilen sümüklü böcekleri olduğu için mutlu mudur.


Keşke hep asfaltımızdaki sümüklü böcekleri rahatça karşıdan karşıya geçirecek insanlarla tanışsak ve beraber olsak. Ama tanışmasak da sıkıntı değil. Sümüklü böcekler bitmiyor. Aynı, yağmurda nereden geldiğini asla anlayamayacağımız yüzlerce sümüklüböceğin ortaya çıkması gibi. Belki de kendimize hep yağmurlu davranmalıyız. Sümüklü böceklerin rahatça ortalıkta gezebileceği, soluklanabileceği, rahat hissedebileceği o yağmur. Sonra arkamıza yaslanıp rahatça onlara bakmalıyız. Yargılamadan, ne kadar şekilsiz, iğrenç, muhteşem tabirlerinden birileri olsa da bazıları. Hepsi bizim sokağımızda. Hepsi bizim yağmurumuzun altında. Oradan oraya giden bir sürü sümüklüböcekler. Ayırmamalıyız onları. Bütünleştirmeliyiz. Ve o denli yapmalıyız ki bunu, asfaltın tamamı dolmalı onlarla. Kuru kalmamalı yerler. Ve biz. Bir sokak olduğumuz için. Sümüklüböcek gibi hissettiren ve oradan oraya giden; düşüncelere, duygulara, hislere ev sahipliği yaptığımız için sevmeliyiz kendimizi.


Başka hiçbir şey için değil.


Koskocaman bi' sokak olduğumuz için.