Arnavut kaldırımlı caddelerde,

taşların arasından yeşeren incecik bir dal gibiyim. 

İnsanlar fütursuzca koşuştururken

gövdemi yere seren hafif bir rüzgar eşliğinde,

sağdan sola savrulup duruyorum. 

Yüksek topuklu hanımefendiler,

usta bir kaldırım virtüözü edasıyla ritim yükseltirken. 

Beyefendiler yeni cilalanmış sivri burun kunduralarıyla, tüm gökyüzünü yeryüzüne seren bir ayna görevi görürken,

Tıpkı dans edermişçesine,

Bir an olsun ne kadar zayıf olduğumu unutup varlığımı hissediyorum.

Sanki büyük kalın bir gövdem, yüzyıllarca toprağın derinliklerine hüküm sürecek bir köküm olacakmışçasına. 

Zaman geçerken,

hafif rüzgar yerini fırtınaya,

usta ayaklar beni ezip geçmeye yemin etmiş birer düşmana dönüşüyor,

vakit doldu hissediyorum,

köklerimizin toprağın altından birbirine sarıldığı bir dost edinemeden gidiyorum işte.

Sanırım kimsesizler mezarlığına gömüleceğim,

kimsesiz fidanlar mezarlığına.