Karanlık ve soğuk paletlerin, donuk ve soluk renklerin hakimiyet kurduğu kurak ve çorak bir atmosfer. Gizli kalan her gölgenin bir gün suretine bürünüp yalvarırcasına bir tonla "Beni bul!" diye haykırdığı durağan, sessiz ve sözsüz bir yer. Kurak günlerin kol gezdiği,toz bulutunun şehri acımasız bir cinayet gibi kapladığı, birbirinden çorak günlerde, saatin akrep ve yelkovanının birbirini hızla kovaladığı ,vuslatın kin ile bütünleştiği bir bataklık. 


Gerilimin ve şüphenin kol gezdiği, korunmasız, savunmasız bir şehir ve insanlar kümesi. İkircikli bir yapı ve konuyu işleyiş tarzı açısından seyircilerin sarsılabileceği kadar tuhaf,üzücü,buruk ve yorgun bir hayat. 

Kaotik bir düzenin içinde nefes almaya çalışan, ruhani boyutundan sıyrılamayan,

ama ete kemiğe bürünmeye fazla istekli bedenlerin çatıştığı, zihinsel birçok çözümlemenin iki saate yayıldığı, dokunaklı, dramatik bazen felsefi eleştirileriyle hayata farklı bir perspektiften ayna tutan bir kin öyküsü. 


Bir insan en çok ne kadar nefret edebilir katilinden? 

Kendinden? 

Hesabını başka birine kesmenin tuhaf,kınanmış, ölümcül öyküsü. 


Cinayet büroya intikam amaçlı giren Tuncay'ın gözlerinde gittikçe büyüyen nefretin salt yansıması. Kavrulan etler. Yitirilmiş bedenler. Ölü ruhlar. Ve tozlu gölgeler. Yanan ve yakılan hayatlar. 


Duyguları üzerinde tatbikat yapılıyordu adeta. Tehditkâr gözleriyle bir grejuva ateşini yakan bu koyu öfke ,sevginin önüne geçmişti.


Bir bataklıktı sanki ayaklarını durmaksızın dibe çeken. Kolları kalmıştı yüzeyde sadece, bu derin ve ağır kokulu kentin üstünde çırpınırken. Kendi mezar taşının parasını ödeyen bir katil gibi. Kefenini yanında taşıyan ağır aksak bir adam gibi ,maktul gibi. Sen gibi. Ben gibi. Bu kin savaşında kimin hançerleyeceği meçhuldu. Meçhul ve kimliği belirsiz bir cinayetti, omuzlarına düşürülen yük. Küçücük bir tümsekte bırakacaktı sanki bir şarap kadehinden dökülen kin dolu satırları, bir çelik hazneye sığdırılamayan öfkeli hayatları. 

Ortada kabından taşan kopkoyu bir öfke vardı. 

Uslanmayan. Durulanmayan. Kirli ve kahırlı. 


O kadar güçlü sarsılmaz bir bağla bağlanmıştı ki geçmişin sancılı koyu kahvesine. Toprak onu yutarken ellerinden gelen sadece tetiği tek seferde çekebilmekti,basmadan gölgesine. 


Kurak günlerin kol gezdiği bir semtte ,yirmi sene önce Harun Başkomiser ,bir adamı yedi kişiyi zehirlemekten içeri alır. Adam ise hapishaneye girdiği sırada öldürülür. Kız ve erkek çocuğu dışarıda tek başına yaşam mücadelesi verir. Bir gün yılın polisi ödülünü alan başkomiser, bindiği takside saldırıya uğrar. Yanlışlıkla taksiciyi öldürür. Sabah taksicinin cesetinin emniyet binasının önündeki vince asıldığını gören emniyet, bu durumu şahsi algılar ve katilin acil şekilde bulunması için tüm ekibi seferber eder. 

Film akademide Harun Komiser'in Tuncay'ı ziyaret ettiği sırada, Tuncay'ın kin dolu gözlerle bakışlarıyla biter.


Güney Kore yapımı olan "Chronicles of Evil" orijinal adı ile ise "Ak-ui yeon-dae-gi" olan filmden uyarlanan "Kin", BKM'nin Netflix için çektiği bir cinayet bulmacası olarak karşımıza çıkıyor. "Kelebeğin Rüyası,Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü,Tatlım Tatlım,Ekşi Elmalar" gibi filmlerin senaristi olarak epey başarılı bir grafik ortaya koyan Yılmaz Erdoğan'ın imzasını taşıyan filmin yönetmenliğini ise Türkan Derya üstleniyor. 


Ahmet Mümtaz Taylan'ın emniyet müdürünü canlandırarak yapımı üst perdeye taşıdığı filmde dram ,acı ,kaos ögeleri sıklıkla karşımıza çıkıyor. 

Yılmaz Erdoğan'ın da yılın polisi ödülüne layık görülecek kadar başarılı bir başkomiseri canlandırdığı filmi, sadece üç tiyatro oyuncusunun ve başarılı bir twistin gösterilmesi nedeniyle dahi izleyebilirdim. 


Tabi hikayede bazı eksiklikler ,kurgudaki bazı hatalar göze çarpıyor. Gül karakterinin gerçekçi olması gerekirken fazlasına suni bir şekilde canlandırılması seyirciyi hikâyenin ana temasından ve realistliğinden koparıyor. 


Dramatik etkisi epey yüksek ,polisiye ,

gerilim türündeki ağır tempolu filmin asıl yükünü ise Lcw'deki ters köşe rolüyle, "Rise of Empires Ottoman"daki II.Mehmet rolüyle başarılı bir oyunculuk çizelgesi sunan Cem Yiğit Üzümoğlu üstleniyor. William Shakespeare'in efsanevi oyunu olan "Hamlet" in İbrahim Çiçek tarafından yönetmenliğinin yapılarak dijital sahnede yeniden can bulduğu tiyatro oyununda, kamera önü oyunculuğunun yanında, son derece yüksek bir tiyatral yeteneğe de sahip olduğunu gözlemlediğim oyuncunun, aynı zamanda Tennessee Williams'ın "Sırça" adlı tiyatro oyunundaki Tom rolünü de en az Hamlet rolündeki kadar başarılı bulduğumu belirtmeliyim. 

Altın Portakal Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle ülkemizi ve sinema dünyasını da gururlandıran oyuncumuzu yepyeni işlerde görmek üzere. 


Cinayet neden işlendi?


🎼Antonis Remos-I Nytha Dyo Kommatia