çocuk

beni koynuna sakla dedi

koynuna al,

kimsenin bilmediği gizli yanlarına

beni sıcaklığınla

-güneşten aldığın-

beni yağmurlarınla emzir.

kaçıyorum

bir ölüm vaktinden

sobalardan ve yağan kurumdan

uykusuzluktan kaçıyorum

-terzilerin gelen makaslarından-

kaçıyorum

kendime doğru,

aradığımı bulacağım saklandığım koynunda

iki göğsünün arasındaki gizlilik

aradığım yaşamın ve dengenin dünyası.

yaşamak dedi çocuk;

yaşamak hüzündür

bir kedi sevmeye benzemez

sıyrıldığım terli tenine

öptüğüm -bir zamanlar- dudaklarına

benim olan mümbit yerlere benzemez

yaşamak hüzündür

toprağa benzer

kıraç ve çakıllı;

kupkuru ve çılgın.

bahçelerden geçmiştik

bahçeler ve portakallar dahildi yaşamaya

onca yataktan

ve davetten

sofralardan,

vesikalı kadın bacaklarından

-safir gözlerden-

kadehlerden ve duvarcı sofralarından

ama kalmadı dilimizin ucunda

kalmadı

öfkenin tadı kadar keskin

öfke kadar yüreğimizi ekşiten bir tat

meyveler yedik

içkiler ve tütünler içtik

ekmek, helva ve mayalı siyah buğday

kalmadı 

yaşamak tadı kadar keskin bir şey hayatımızda.

bir aralık

çıksam koynundan

sal beni dünyaya

çitlere, atların gergin kaslarına

çocukluğumun diri günlerine

en erkek olduğum

devletin ve allah'ın dibinde olduğum günlere

orada annemi arayayım

seni anlatsın bana

kazak yaptığı günleri

kadınların sahiden doğurduğu günleri anlatsın

ve annemle paylaşayım seni

esmerliğini ve gözünün beyazını anlatayım.

çocuk

koynunda sakla beni dedi

sabah olmak -üzre-

aldanıp çıkarma

kimseyi getirme yanıma

beni bir gizli dert gibi taşı

beni söylemediğin bir yalan gibi

değersiz bir anı gibi

ölümsüz bir kelime

neşter gibi, kasatura gibi

beni

içinde gizlenen tanrı gibi

hızlı ve piç gibi

beni ellerine aşırmadan

kimseye söylemeden taşı;

hiç hissetmediğin bir duygu gibi.


teşekkür ederim

aldığın için

güneşleri benden

teşekkür ederim

sevdayla oyduğun için kalbimi.