İlkbaharın en güzel ödülü kiraz ağaçlarının canlandırılması olsa gerek. Papatyalarla beraber oldukları mekanı öyle bir ele alıyorlar ki sanki gökyüzünden kar serpiştirilmiş yeryüzüne. Yaratıcı bir kez daha yoktan var edişini ne güzel sunuyor bizlere. Kiraz ağaçları yapraklarından önce oluşan buket halinde beyaz çiçekleri ile sanatı icra etmeye başlıyorlar. Yapraksız ayrı, yaprakları olduktan sonra ayrı bir gösteri yapıyorlar. Peki yaprakları altında sakladıkları kirazlara ne demeli? Renklerini ele almadan kendilerini fark ettirmeyişleri ne kadar usta olduklarını gösteriyor. Kimse ağacını sallayarak kiraz toplayamaz. Özenle, tek tek, dalını, budağını kırmadan. Eğer dalına bir ağırlık verilirse nasıl da kırılıyor güçlü görünen narin dalları. İnsan gibi… 


İnsanlar da kiraz ağaçları gibi değiller midir? Fark edilmek için binbir kılığa bürünürler. Fark edilmediklerinde veya hor görüldüklerinde nasıl da kırılıyor dalları, özgüvenleri. İnsan hangi zeminde yetişirse yetişsin bir teşekkür bir özür bekliyor herkesten ve her şeyden. Bir çift kirazlı küpe taktığında bile kendini yeşillenmiş dallarda sallanır hisseder kız çocukları. Kırmızılıklarıyla fark edilmek isterler. Artık buradayız, görün bizi dercesine. Bırakın dalları hep yeşil, kalpleri hep kırmızı kalsın insanların ve çocukların. Gövdeleri küçük ama dalları çok uzun olan kiraz ağaçları gibi her baharda daha bir güzel sunun kendinizi. Her baharda başka, bambaşka…

 

Kimi zaman ömrü kısa olan papatyalarla iş birliği yapın kimi zaman kelebeklerle. Kimi zaman size zarar vermek isteyenlerle başa çıkın kimi zaman yanınızda olmak isteyenlerle. Kimi zaman bırakın yapraklarınızı koparsınlar kimi zaman dallarınızı kırsınlar. Başımıza gelen her şey bir sonraki mevsime daha sağlam hazırlanacağımızın işareti değil midir sizce? Kiraz ağacını, çiçeklerini veya kırmızı meyvesini neden yarattığının sorgusuna girmedik hiçbir zaman. Ya da kırdığımız dalların hesabı bize kiraz ağaçları tarafından sorulmadı. Ama bizler bir mevsimde değil her mevsimde kendimize sormak yerine hep yaratıcıya nedenlerle ve sebeplerle sorduk. Haddimiz olmadan, mülkü sahibi bizmiş gibi, kırılan dallarımızın yerine daha sağlamları gelmeyecekmiş gibi her şeyi sorguluyoruz. Sorgulamalıyız ama sorgulamak ve kusur bulmak aynı şey değildir. Bizim karıştırdığımız şey, biz sorgulamıyor, başımıza gelen her şerde veya hayırda şikayet edebilmek için kusur arıyoruz. 

Bırakın sallansın kirazlı küpeler kulağımızda, bırakın toplasınlar dallarımıza serpiştirdiğimiz iyi niyetlerimizi, çiçeklerinizi sunmaktan vazgeçmeyin. 


BİR MEVSİMDE DALI KIRILAN BİR KİRAZ AĞACINDAN BİR SONRAKİ MEVSİMDE KİRAZ TOPLAMAKTAN KİMSE VAZGEÇMİYOR. Bilin istedim.