Mutlu olduğunuz anları düşünün, gerçekten sevinebildiniz mi? Yoksa siz de benim gibi kocaman kahkahalar atmanız gereken zamanlarda buruk bir gülümsemeyle mi yetindiniz? Eğer öyleyse benzer kırgınlıklarımız var demektir. Mesela benim yirmi dört yıldır en büyük kırgınlığım terk edilmekti. Annem tarafından, kardeşim tarafından, arkadaşlarım tarafından ve son olarak sevdiğim adam tarafından... Herkes bazı zamanlar yalnız kalmaya ihtiyaç duyar, hatta çoğu zaman bu, ruhun kendini tedavi sürecidir. Ama bu yalnızlık sizin rızanız dışında biçildiyse ömrünüze, işte o zaman ilaç değil bir yara olur yalnızlık. Çocukluğumdan beri sorgulardım, bu terk edilişlerin mutlaka bir sebebi olmalıydı. O sebebi kendimde aramıştım sürekli... Kendime yaptığım en büyük haksızlıkmış meğer, gidenler yetmezmiş gibi bir de ben kırmışım kendimi. Şimdilerde daha iyi anlıyorum, daha net görüyorum. Terk edilen hep bendim ama bu sebebi gidenlere ben vermedim. Belki ağır geldi beni korumak, belki yük oldu derdimi dinlemek; sevmek, saygı duymak onlar için çok meşakkatli işlerdi belki bilmiyorum. Ama benim yüzümden değildi terk edilişlerim, bundan eminim.


Bunca zaman o kadar alıştım ki gidenlerin arkasından bakmaya... Şimdilerde ben de gider oldum herkesten, hiç kimseye kök salamıyorum. Ne kadar istesem de bir limana sığınamıyorum, koca dünyaya sığamıyorum sanki. Her an alıp başımı gitmek istiyorum. Bazen kalabalığın içine saklanmak, bazen bir sahil kasabasının sessizliğinde kaybolmak, bazen de küçük dünyamın en güvenli yeri olan yatağıma gömülmek iyi geliyor kırık kalbime... Bugün sessiz bir Foça akşamında terasta yıldızları izliyorum. Dilek tutmak için bir yıldız kaymasını bekliyordum ama yazarken fark ettim, aslında yıldıza ihtiyacım yok, dileğimi tuttum... Benden giden herkese inat, ben, bende kalmaya devam edeceğim.