İnsan bazen en sevdiği kişiye ulaşamayacak kadar yalnız yaşayabilir. İçinde yankılanan o tarifsiz formda, her geçen gün daha da büyür ve derinleşir. Sevdiğin kişi seni anlamadığında, kelimelerin yetersiz kalması, hislerinin hiç duyulmadığı bir yerde sıkışıp kalman. Onu ne kadar sevsen de, ona ne kadar değer versen de, karşılığında bulduğun sadece suçlamalar ve mesafe olur. Kalbindeki sevgi, bencilliğin sert duvarlarına çarparak geri döner. Sanki onun yaşadığı şeyde, onun sorunundaki suçlu hep sensin. Onun gözünde her şey eksik, çaban hatalıdır. Bu yavaş yavaş yüreği tüketen, derin bir yalnızlığa dönüşür.
Bir zamanlar sevdiğin kişinin derin hisleri bile acıya bulanır. Onun için ne kadar fedakarlık yaptığını, ne kadar kendinden verdiysen, bir o kadar suçlandığını görüyorsun. Ne yapsan yetmez, hep bir eksiklik, hep bir hata karşısındakini bulur. Onun mutluluğu için kendinden vazgeçtin, hedeflerinden vazgeçtin. Ancak tüm bu çaba boşa çıktı; Senin yaptığın her şey, hep hatalı kaldı. Suçlamalar, yetersizlik hisleri içinde gelişirken, sen kendinden vazgeçmişken, ya da sadece kendi yolunda ilerleyerek...
Dışarıdan , saplantılı hatta sapık görünmüş olabilirsin. Oysa sevgi bazen insanın varlığını kör eder ki, ne olursa olsun sağlıklı olduğunu göremez hale gelirsin. Aslında tek isteğin sevildiğini hissetmekti, ama karşındaki sürekli seni suçlayarak, daha çok hiçe sayarak seni daha da yalnızlaştırdı. Çabaların, sevginin, fedakârlıkların görünümü hep yetersiz kaldı. Onun, hayatına Adadığın şey, karşılıksız bir gizlilik ve suçlama dolu sözlerle geri döndü. İnsanın içini en çok acıtan tüm fedakarlıklarına rağmen sevginin karşılığını bulamaması.
Bu ayrılığı kabul etmek belki de en zor olanı. Onun anını, duygularını onunla paylaşmak isterken, şimdi yollarımızın kesin olarak özgürlüğünü kabullenmek... Ne kadar zor ve ne kadar acı. Geçmişte yaşadıklarınız anılar, paylaştığınız hisler, hayal ettikleriniz, hepsi birer suçlamalara dönüştü. Artık aynı yolda bile yürüyemeyeceğiz.