elinde bir kırık daldan başka
ne kaldı zehrinin türküsünde
adım atacak yer yok
bu curcuna meydanında
gittikçe ufalanan gölgenin izinde
adımlarını saymaya dermanım da kalmadı
yarana sarılmaktır ihtimal
etimden bir parça bez koparıp
terleyen boynumun içinde
binlercesi damarım
kaldım öylece
topuğumda son sürat durmanın acısı
hiç var olmamış olmanın
koşmanın ve varmanın soluğu
elbette suya kapılıp giden şu zamanın
dişimizde sızı, gözlerimizde buğu
ancak taşa üryan yatınca görecekler
sırtımızda oyuğu
kalmadı artık kırık bir dalımız
içine bolca hiçlik doldurulmuş mezarlardan ibaretiz
ancak farklı düşlerden kopan kırıklar gibi
bir parça yaşama
bolca ölüme hasretiz.