Acayip bir duyguyla cebelleştiğim son günlerde yazamıyorum. Zihnimi ve ruhumu ele geçirmiş bu hissiyatı yazımda can vermek istememekti niyetim. Yazımda can vermedim ama  ruhum can vermişti. Tasvir edilen basitti aslında, böyle sanki kalbini eline almış ve sıktıkça sıkmış gibi. Bir okçunun önünde korkusuzca ritim bulmuş gibiydi hislerim . ok bana doğru uzatılmıştı. Uzaktan bir işaretle algılıyordum. Kırmızı bir noktanın ortasında durmuş, okun bana vurmasını bekliyordum. Ok acımasızdı, ok incinmişti, ok incitendi, ok korkusuzdu, ok korkutandı, okun yazgısı büyük bir gafletin için de can vermekti. Can vermek. Bu duygu korkutmalı diyorum çünkü gafletle dostmuşum gibi düşünmeden can verecek kişi olmuştum. Olmamalı olan dediğim ne varsa elimin altında son buldu. Yaşanmaması gereken ne varsa dünyada yaşam buldu. Kırılmaktan kaçan , hatadan korkan kendi hikayesinde hepsini yaşayan oluyordu. Bir güç sanki eline dünyayı almış top gibi sektiriyordu.

Nerede kaldı iki ismin ortasına atılan kalp, masum heyecanların, iyi niyetlerin üstüne atılan  toprağın nemi bile hala tam. Kuşku duyuyorsun, kuşkun bile haram. Bir çok savı savuran kuram yeri geldiğinde oka tutan ağır bir cihan. Gecenin şerri kimine ikram kimine gam. Sonu yok bu düzenin. Kaçan kovalanır. Neyden korkarsan da hep onunla sonlanır. Merak etme doktor her şey senin dediğin gibi kırılıp yeniden filizlendiğinde akıllanır.