Kırılganlık bakınca nahif insanlara yakıştırılan bir sıfat gibi kullanılıyor. Ben şu an öyle düşünmüyorum. 

Çünkü kırılmak çok yüksek sesle yaşanıyor ve buna rağmen sadece sahip olduğu beden duyuyor bu gürültüyü. Yine de en kolay göz ardı edilen yine bu "kırılmak" eylemi oluyor. Belki de normalleştirme çabamızdır bizi buna iten. 

Kırık hissediyorum. Kırgın değil kırık. Bence ikisi arasında da fark var. Kırıkta etken olan çevre ama kırgınım dediğimiz zaman olay bizde başlamasa bile bizde bitiyor.

Japonların bir sanatı varmış adı şu an aklıma gelmedi. Bu altın renginde bir maddeyle birleştiriyorlar kırıkları hani... Kırık yine kırık sadece daha estetik duruyor.

Bizim kırıklarımızı ne estetik hale getirebilir? 

Sanırım tebessüm derim...

Tebessüme sözlerden daha kolay yerleşiyor. Ben buradayım diyor ve yine görülmüyor. Çünkü sanıyoruz ki kırık olduğunu gördüğümüzü kendimize itiraf edersek bizim de o altın rengi maddeden çıkartmamız gerekecek, sanki tek çözüm oymuş gibi! Oysa kırıkları onarmak için ekstra bir şey gerekmiyor ki... İçten bi "Evet, görüyorum. Farkındayım." cümlesi toparlar. 

Maalesef ki ne kırıklar kimsenin umrunda, ne cümleler...