Hayallerinizi ve amaçlarınızı karıştırıyorsunuz.

Hızlı bir giriş oldu değil mi? Ne demek istediğimi biraz daha açmak istiyorum ve size öldürülen hayallerden, ilhamlardan ardından da onların katillerinden bahsetmek istiyorum.

       Sanat nedir? Bana göre sanat hayallerimizin resmi, duygularımızın sesi ve içimizde saklı kalan kişiliklerin sahnelerde bir bakıma ‘inkarne’ olmasıdır. Ruhun özgürlüğünü bulması, hazlar doğrultusunda ürünler sunmasıdır. Düşünmeden, hissederek huzura kavuşmasını sağlayan büyük bir kurtarıcıdır. Yaşamdır, kuşların sesinin oluşturduğu melodidir, gökyüzüdür, bilimdir.

Evet, bilimdir. Edebiyatın diğer bilimlerle ilişkisini zaten sık sık derslerde de olmak üzere görüyoruz. Dünya var olalı mağaralarda resimler yapanlar, en büyük müzik aleti olarak sesini kullananlar… Geçmişe dair verileri yazılı metinlerle, görsellerle elde etmedik mi? Pek çok örnek verebilirim bu konuda. Demem o ki yaratılışımız aslında sanatla sürdürüldü. Asırlar boyunca bu devam etti. Yargılandı, suçlandı, yasaklandı, yükseldi, aristokrasiyi temsil ettiği bile oldu, lüks hâline geldi ve sonrasında solmaya başladı.

Şimdi ne mi oluyor? Sanata prangalar vuruluyor. Hayallerimize vurulduğu gibi. Sanatı yutan bir sistemin içerisinde ruhunu, hayatını sanata adamak isteyen insanlar bu hayallerini kaybediyor. Büyük ümitlerle çıktıkları yolculuklarda önleri “gerçeklerle” kesiliyor. Köreltiliyorlar, kalıplaştırılıyorlar.

Rahat gelecek uğruna yapılıyor hem de bunların hepsi.

Amaçlarımız ve hayallerimizin farklarını anlatmak istiyorum işte bu yüzden. Etrafımızda bunu karıştıran çok fazla insan var. 


“Büyüyünce ne olacaksın?”

 Bu soruyu defalarca duyduk hayatımızda. Çocukluğumuzdan itibaren bize yöneltilen bu meslek sorularına yıllar boyunca farklı farklı cevaplar verdik: öğretmen, doktor, oyuncu, hemşire, mühendis hatta imam. Bu cevapları duyduğumu anımsıyorum. Ben de mesleki anlamda kendime bir hedef belirlemekte zorlandım doğrusu. Yapmak istediğim çok fazla şey vardı. Kendi hayatımda sanatın pek çok alanına karşı bir ilgim vardı ve onları yaparken huzurlu hissederdim. Benim gibi pek çok insan vardı çevremde. Herkes ileride mutlu olacağı mesleği yapmak ister ve mutluluk da sanatta, “hobilerimizde” gizliydi.

“Çocukça.” 

“Hayalperestin tekisin.”

“Gerçeklerle yüzleş.”

“Aç mı kalmak istiyorsun?”

Bu cevaplarla karşılaştık. Sanat yapmak istiyorum cümlesinin karşılığında bunları duyduk. Çünkü sanata değer verilmiyor ve herkes bunu biliyor. Bilmekle de kalıyor. Değişen hiçbir şey yok. Olan tek şey zorunlu değişim evresine girerek daha uygun mesleklere yönelmek oluyor. Amaçlara yönelmek.


Hayalleri bizler oluştururuz. Kendi dünyamızda kendi tutkularımız ve isteklerimizle var ederiz onları. Yüreğimizden doğan ve gerçekten ait olduğumuz yerdir hayallerimiz. Onları şekillendirebilenler ise ancak bizleriz. Amaçlar ise toplum tarafından şekillendirilenlerdir. Olan değil olması gerekendir. Mecbur kalarak çizdiğimiz yoldur. Eğer para derdi ve yaşam koşulları olmasaydı hangi meslekle uğraşırdınız? Geleceğinizde ne yapmak isterdiniz? Bu soruları kendinize sorun ve hayallerinizin nerede olduğunu bulun.

“Hobi olarak kalsın bu yönlerin, elle tutulabilir bir mesleğin olsun önce.”

İşte burada durmak istiyorum. Son zamanlarda bu lafı duyduğum zaman verdiğim cevap şu oldu.

“Ben sanatın hayatımın bir parçası olmasını istemiyorum, hayatımın sanatın bir parçası olmasını istiyorum.”

Hayallerime tutunmak istiyorum. Onların solmasını istemiyorum. Bu kararımda endişeler olacak. Hayal dünyasında yaşamıyoruz elbette. Zor bir yol hayallerin patikası fakat prangalar bileklerimizi kanatıyor artık. Bu acı yetiyor ruhumuza.

Bir şekilde yaşatmalıyız.

Çok okuyun, çok sevin, paylaşın, sanatla kalın, anı yakalayın.

Çok sevdiğim bir kitap ve film olan Ölü Ozanlar Derneği’nin oldukça anlamlı bir sözü ile bitirmek istiyorum yazımı. Orijinali de Robert Frost’un ‘‘Gidilmeyen Yol’’ şiiridir.


“Ormanda yol ikiye ayrıldı, ben daha az geçilmişinden gittim. Ve bu hayatımdaki bütün farkı yarattı.”