Sosyal medyada gezinirken tuhaf bir hale bürünebiliyorum; yetersizlik... Bazen çok fazla vakit geçirdiğim oluyor, bazen de telefonu öfkeden koltuğun bir köşesine sıkıştırıp uzaklaşma adına çabalara giriyorum. Başarabildiğim zamanlar olsa da telefonun çekimine kapılıp başaramadığım da oluyor ve merakla gündeme girip kendimi yine öfkenin gardına bırakabiliyorum. Ben buna sosyal medyanın kirli düzeni diyorum. Dokunduğumda beni absorbe edecekse, kirli düzenin yakasına yapışmak zihnimi biraz saf dışı bırakabilir. Bir resim gördüğümde ya da o resmin devamı geldiğinde aklıma gelen düşünce şu oluyor; İnsanlar bunca şeye nasıl yetişebiliyor!


Sosyal medyada olanları tek bir düşünceye sığdırmam, sanki hep o işi yapıyorlarmış gibi zihnime dayatmam, kendi yapabileceklerimi arka plana atabiliyor. Bu da beni çok fazla yıpratıyor. Kendime çok vebal yükleyebilmem ayrıca üzüntü verici… Biliyorum ki, verdiğim bu mücadelede yapabildiklerimi asla sosyal medyanın ağıyla mağlup etmeme gibi bir çaba içerisinde devam etmek olur. Gayrisafi bir görüntüyle hayatımı hesaba çekmemek, bunun bir arka planını düşünmek tartıda daha ağır basabiliyor. En iyi yöntem ise hırs yaptıklarımızdan uzak durmak... Çünkü her şeye yetişmek yıpratıcı bir durumu önümüze serdiği gibi o süreçte hayatımızı başka rotaya çevirmek gibi bir çetin mücadeleye sokabiliyor.


Vaktimin kısalığından şikâyet edebiliyorum, bu da yığınla yapılacak işi daha fazla boşlamama neden oluyor. Görüneni hayatıma uygularsam şahsi hayatımı görmezden geleceğimi fark edebiliyorum. Yaptığım işe baktıkça, güne yetişemeyeceğimi düşünüyorum. Çünkü gördüklerim zihnimi öyle bir hale getiriyor ki zihnimle yaptıklarım arasındaki o ince çizgide kaybolabiliyorum. Hatta insanları bir robot yerine koyup acaba hep kitap okuyarak, dizi izleyerek, gezerek hayatlarına hep böyle yoğunluk mu katıyorlar demek aşinası olduğum bir durum haline gelebiliyor. Bu bir şikâyet değil ya da hayatımdan memnuniyetsizlik hiç değil. Fakat insanların çoğu buna aldanıp depresif bir hale bürünebiliyor. Bir YouTube kanalında vlog izleyenlerin yorumları o kadar içler acısı ki, izlenilen bütün videoların arka yüzüne bakmayı düşünemez hale geliyorlar. Aslında herkes bu durumun farkında ama görmek istediklerinin mücadelesiyle çetrefilli bir hale gelebiliyorlar.


Biz insanız, her şeye yetişemeyeceğimiz gibi yetişmek adına verilen mücadelede yaptıklarımızı başkası değil bizim görmemiz gerekiyorken, diğer yönden de başkasına gösterme çabalarımız düşündüklerimizde sıfır etki bırakacaktır. Çünkü bu çabalamak değil özenmek oluyor. Yetişmek gibi bir düşünce zihnimde hâsıl olunca robotik hale gelmek çok tuhaf kaçmıyor doğrusu. Kendime verdiğim zamanda yaptıklarıma baktığımda, zamana yetişmek için bu kadar acele etmektense bir program üzerinden gitmekle iktifa etmek, arkamda bıraktığım mücadelede en belirgin nokta olur.


Bunu başarabilme aşamasındayken benim gibi düşünen çok fazla insan olduğuna eminim. Sosyal medyada gördüğüyle, ne kadar çalışkan, ne kadar mutlu, ne kadar mükemmel hayatı var demek çok fazla yanlış olabiliyor. Menşei bir görüntünün altında görünmeyen bir hayat daha var. Buna istinaden kendimizi sosyal medyadaki görüntüyle kıyaslamak yaptıklarımızı alaşağı ediyor. Biz kendimize değerli olmazsak medya bizi değersiz kılar. Bu yüzden resimde öyle olmak istiyorsak onun için çabalamak gerekiyor. Fakat bir kez bakarak da karşıdaki kişiyi içsel bir tartıya almamamız en doğru olanı. Hatta gördüklerimizle çatışmak bir düzeni domino taşına çevirebilir.


Sosyal medyanın aldatmaca olduğundan bahsetmek, diğer yönden insanların yaşayışını ele alabilmekle olabilir. Bunu bir arka plana atmak ise daha farklı olabilir. Evdeki sıkıntısına karşın, gördüğü resimdeki tek bir kareyi kendisiyle kıyaslayabilir. Evet, bazıları aldatmaca olarak bilebilir ama bazıları  maalesef hâlâ bunun farkına varmış değil. Bu yüzden 'Neden benim hayatım böyle değil ki?' diye hesaba girebiliyor. Herkesin hayatı tekdüze değil. Bazıları çok iyi bir hayat yaşayabilir bazıları kötü, bazıları çok çalışkan olabilir bazıları çalışmaktan hoşlanmaz, bazıları imkânı vardır çok gezer bazıları ise bunlara sahip olmayabilir. Ama şunu unutmamak gerek; hâlâ elindekiler seninse şükretmek, benim de imkânım olsa şunları şunları yapabilirim diyebilmek... O zaman hayat daha kolay, gördüklerimiz daha az özendirici olabilir. Belki imkân yok ama o imkânsızlığı verenin de seni bir imtihana tabi tuttuğunu unutmamak gerek. Çünkü senin hayal edip yakındığın dünyan başkasının hayali olabilir. Kaideler iç dünyamızda olmalı. İnsanların ne yaptıklarından çok ben ne yapabilirim demeliyiz, gerekirse sosyal medya diyetine girmeliyiz ki medyanın bizi absorbe etmesine müsaade etmemeliyiz. İşte o vakit hayatımıza giren kirli düzenin yerini görüntüdeki düzen alabilir.


Hayat görünenin ötesinde bir düzen. Fakat çalışıp çabalamadıkça, o resimdekine özenmeyi bırakıp tekdüze yaşamımızda emek sarf etmedikçe daha çok sosyal medyanın kirli düzeninde mağlup olmaya devam ederiz. Yazarın da dediği gibi; zahmet olmadan rahmet, külfet olmadan ülfet, mihnet olmadan nusret olmaz.