Kurtarılmayı bekledim. Kirli bir elin kurtaracağını düşünmek ahlaksızlık mıydı? Yine de bekledim. Siz hiç dili ve kolu olmayan bir kapının ağzında beklemiş miydiniz? Kırk yedi yaşıma kadar orada olacağım. Ruhum siyah önlüklü, ön dişi eksik bir çocuk gibi. Gözyaşlarını sımsıkı tutuyor çünkü "Güçlü olmalısın, ağlamak zayıflıktır." denildi ona. Bazenleri öyle tekil ki çöldeki vahalar kıskanıyor, duyuyorum. Oysa böyle kıskanılmayı istediğini hatırlamıyorum.


Yatağımdan kalkıyorum; uyandığım için değil, kalkmam gerekiyor. Yeni dünyanın efendileri böyle buyuruyor. Gittiğim her yer panayır alanı. Çevrem kalabalık ve gürültülü. Oysa tüm insanlar tekil ve sessiz. Fahiş boyalı, kahkahalar arasına sıkışmış beş kuruştan farkım yok. Kirli bir el gelip o kara cüzdandan çekip alacak, istediğim bu. Kimine göre gereksiz, kimine göre acınası söylediklerim. Neden bu kadar doğru söylüyorsunuz?


Bir piyeste duymuştum, "Yalanı en çok kadınlar sever." diye. Yoksa dişiliğime bir zeval mi geldi? Saçmalıyorum. Ama bu, yıllardır bir şeyler bekleyen insanların ortak deliliğidir. Ben sadece yıllardır değil; saatlerdir, dakikalardır, saniyelerdir ve saliselerdir bekliyorum. Yetmez, anlatacağım: Öyle bir boşluktayım ki gölgem bile yok. Size kendimle ilgili lüzumsuz bir şey daha söyleyeyim; ellerim öyle çok kuruyor ki indirimlerden almadığım krem kalmadı. Çatlamış, çirkin ve çarpık ellerim. Kurtarılmayı bekledim. Öyle arsızım ki yüzümdeki çamura aldırış etmeden bekledim. Hurma dalı saçlarım ve irisi ceviz iriliğinde gözlerim kurtarılmayı hak etmediğimi düşündürtse de bekledim. Yeni dünyanın efendilerini mutlu edecek tek bir şeyim vardı: istiridyeden çaldığım gözyaşlarım. Hunharca harcadım onları beklediğim kapıda. Yine de açılmadı.


Bir gün vazgeçtim tüm bekleyişlerden. Tanrı sınamıştı o an. Kapının açıldığını gördüm, onu tuttum. Sevincim büyüktü içimde tuttum. Haykırdım, bekleyiş içindeki gelmiş geçmiş tüm esaretli ruhlara: Bir tutamak buldum!


Kirli o elin uzanışı benim reformumdu. Kükrese tüm leopar başlı diktatörlere galip gelir, tüm tayfunları avuçlarımla dindiririm sanmıştım. Avuçlarım bir minik kayıkmış. Göremedim. İnsanın körlüğe bu denli yakın oluşu...


Kurtarılmayı beklemiştim kirli bir elden, beni dibe sürüklemesini değil. Defalarca sordum nedenini, ne kendimde ne tutamakta buldum cevabı. “Kurtarmak için gelmediysen neden geldin?” 


Bu postmodern bir resimdi. Rastgele fırça darbelerinin bıraktığı bir anlam, yalnız bir insanın anladığı. Bırakmanız gerektiğini hissettiğinizde ters bir direnç oluşur ve daha da zorlaşır ya hani… Tutkalla yapışmıştım. Kopsam ruhum sökülecekti sanki. Yeni dünyanın kuralıydı galiba bağımlılık. Tekillik korkutuyordu. Çoğul ise rahatsız ediciydi.


Kurtarılmayı beklemiştim, adı tükenmiş oldu. Ya kolumu kesecektim ya da beni tanımayan bir tutamağın yanında nefesimi tüketecektim. Kurtarılmayı beklemiştim, kolumu kesmedim. Haykırdığım o gün vardı ya… Yine öyle haykırdım. İçime içime.


bir tutamak buldum

menteşesi kırık

soluğu beyaz

demedim ellerin günaşık

Ama ısıtmıyor