Bir adam severdim adı Kış’tı.

Geceleri kirpiklerinden göğsüme karlar yağardı.

Ondan bana düşen bu soğukluk

Çatılardan sarkan buzlar gibi

İçimi delerdi.


Bir adam severdim karaydı teni.

Gözleri de teni gibi kara mıydı bilmem…

Hiç bakamazdım gözlerine.

Belki teni de kara değildi.

Yaralarını iyileştirmek için ona değen ellerin

Çirkinliği ve kirliliği

Kara gösteriyordu tenini.


Sevmek, kışın zincirsiz yola çıkmamaya benzerdi.

Alelade olmazdı;

Çarpmamak kırmamak gerekirdi.

Ben de onu öyle severdim.


Kışın donan su borularını

Ona dair hasret türküleri yakarak açardım.

Yalnızlığımı biriktirir,

Fotoğraflarını çeker, şiirlerini yazar,

Ona saklardım.

Sanırım bundan yalnızlığım,

Hiç azalmazdı.

Ben tüm bu olanların içinde,

Piksel piksel dağılan

Acı bir fotoğraftım yeryüzünde.

Çözünürlüğüm yoktu onun albümünde.


Kediler ve ben

En az onun kadar kaybetmişleriydik yeryüzünün.

Kedileri seven elleri,

Bana uzanmazdı.

O kalbinin kışında ve kalbinin camında mahsur kalan

Bir pencere önü yalnızlığıydı.

Bense onun camında bekleyen

Bir sokak acısı.


Her gittiğinde,

Gölgesine ağlardım,

Kapıyı delip geçen silüetine...

Hırkasını kapıda bir korkuluk gibi bırakışına...

Her gece uykudan sıçrayıp 

Onu gördükçe hıçkırırdım.

Gidecek hiçbir yeri olmamasına rağmen,

Kendinden emin attığı adımlarının

Sesini dinlerdim.

Kalemin kapağını açık bırakıp gidişine,

Hikayemin kuruyan mürekkebine,

Bardağı masada yarım bırakışına,

Yanardım. 


Biliyorum,

Yüreğine yaz gelse, az sevinç dolsa

Soyunacak beni yine üzerinden.

Şimdi de sarılmıyor ama

Kollarını giymediği, omzunda taşıdığı bir ceket gibi

Sürüklüyor beni oradan oraya.


Şimdi ondan gelmeyen her kaşık sesinde

Ömrümü eritiyorum.

Dudaklarının değdiği çay bardağından öpüyor,

Ağzının kelimelerinden yanmamasını diliyorum.

Kış Adam'ın ellerinde eriyor,

Yüreğimi yitiriyorum.