''Bin dokuz yüz ellilerde, bilinmeyen bir yerde.''


-Dur şimdi! Çok uzun bir yoldan geldim, üstüm başım leş gibi oldu. Hemen sorular sormaya başlama.


-Bakıyorum da lisanın değişmiş, bu nerenin jargonu böyle?


-İlginç bir gezegene denk geldim. Gördüğün tüm ilkel gezegenlerin en kötüsünü hatırlarsın. İşte onlar, bu karşılaştığım gezegene göre galaksinin en zeki varlıkları olabilir.


-Burada gerçekten ilginç bir hikaye var. Peki, ne zamandır oradasın?


-Onlara göre altı gün, dokuz saat, on altı dakika orada kaldım.


-Bizim için bile kayda değer bir zaman. Bu kadar merakına değecek ne oldu? Anlat bakalım.


-Aslında orasıyla hiçbir işim yoktu. Tesadüfen, fiziksel bir şeyle karşılaştım. İletişim kurmaya çalıştım, yanıt alamadım. Sonra bunun, milyarlarca yıl önce varlığını sürdürmüş olan medeniyetlerin kullandığı makinelere benzerliğine takıldım. Sürekli bir noktaya veri gönderiyordu. Veriyi takip ettim ve hiç de küçük olmayan bir gezegene denk geldim. Milyonlarca tür birlikte yaşıyorlardı. Düşünebiliyor musun? Keşfedilmemiş bir gezegende, milyonlarcası... Bir o kadar da gerçekliği algılamış varlık, gezegenden dışarı çıkmaya çalışmadan, etraflarında dönüp, dolaşıyorlardı. Bunun sebebini çok sonra anladım yalnız.


-Çok basit değil mi? Fiziksel varlıklarından kurtulmuşlar ancak, zihinleri hala aynı yerde durduğu için, geride kalanlarla iletişimlerini koparmak istemiyorlar. Uyandıkları gerçeği, kültürel bir şekilde bağlı oldukları yaşam formlarına da aktarmak istiyorlar. Bu yüzden onları da uyandırmadan, evrene dağılmak istemiyorlar. Fiziksel olarak formlarını devam ettirenler, muhtemelen çoğaldıkları ve uyandıkları için, sürekli geride kalanlar oluyor. Bu döngüyü bile kıramayan bir kültürü incelemek gerçekten keyifli olmuştur.


-Orası tabi ki çok basit. Ancak ben ilk olarak oradan başlamadım incelemeye. Fiziksel olan yaşam formlarının, uyanmama dürtülerinin ne olduğunu merak ettim. Uyanmamak için devamlı gezegendeki maddeleri tüketiyorlar. Hatta birbirlerini tüketiyorlar. İnanılır gibi değil. Türler, çeşitli fiziksel tasarımlarını kullanarak, diğer türleri ve kendi türlerini dahi tüketiyorlar. Baskın olan sadece bir tür var, onlarda gezegene hükmediyor. Nüfusları sekiz milyara dayanmış durumda. Belirli bölgelere ayrılmışlar ve kendi aralarında da ırk farklılıkları gözetiyorlar. Üzerinde bulundukları coğrafyada ne kadar enerji ve doğal kaynak varsa, son bulana kadar tüketiyorlar. Sonra da başka bir kara parçasına taşınıyorlar. Sonsuz bir yaşam sürecinin olmadığının farkındalar. Hayatta kalmalarına yarayan maddelerin, bir gün tükenebileceğini akıl edebilecek kadar gelişebilmişler. Ancak buna bir düzen vermek yerine, tasarladıkları makinelerle tüketim davranışını en hızlı seviyeye ulaştırmaya çabalıyorlar. Algılamaları ve eylemleri arasında ters bir ilişki var. Ne kadar çok tüketirlerse, uyanmaktan o kadar uzağa gidebileceklerini sanıyorlar. Çünkü baskın olan türün büyük bir çoğunluğu, uyandıktan sonra sınava tabi olacakları bir yaşam sürecinin başlayacağına inanıyorlar. Uyanmadıkları süre boyunca, gerçekleştirdikleri her eylemin kontrol edilerek, inanışlarına uygun yaşayıp yaşamadıklarına göre karar verileceğini anlatan tarihi metinleri, yıllar boyunca yeni var olanlarına öğretmişler. Binlerce yılda oluşturdukları kültür, bu öğretinin dışına çıkamamış. Bu yüzden uyanmaktan korkuyorlar. Eğer uyanırlarsa, gerçekleştirdikleri her metin dışı eylemin cezalandırılacağını okumuşlar. Çok azı, metinde anlatılan her şeyi doğru yaptığına inanıyor. Fakat onlar da uyanmaktan korkuyorlar, çünkü metinde bile-isteye uyanmak da yasak. Bu öğretinin, nihayetinde kendileri gibi bir varlık tarafından kaleme alındığını görebilenler de, uyandıklarında hiçbir şey olmayacağından başka fikir üretememişler. Var olan ve son bulacak olan tek yaşam sürecinin, fiziksel bedenleri çürüyünceye kadar geçen süre olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden uyanmak istemiyorlar, bitmek istemiyorlar, son bulmak istemiyorlar ve azınlıktalar. Sonuçta, ilkel toplumlarda var olmaya devam eden varlıklarda, uyanmaktan korunma amaçlı, kümelere dahil olma eğilimi kaçınılmaz. Fikir ne kadar kalabalıksa o kadar konforlu ve koruyucu. Daha önce cesaret edilerek ifade edilmemiş düşünceler ortaya çıktığında, kümelerinin içinden ortak bir şekilde saldırarak, bu şablon kırıcıyı etkisiz hale getirip, siliyorlar. Bunu o kadar çok tekrar etmişler ki, artık istemsizce yapıyorlar. Toplum refleksi haline dönüşmüş. Kümelerin içinde bulunanların zorunlu olarak uyandıklarında dahi evrenin ihtiyacı olabilecek bir varlığa evrimleşmeleri imkansız görünüyor. Zarar vermeye yatkın bir zihinle aramıza katılmalarına izin veremezdim. Kendilerini kümelerin dışında konumlandırabilmiş azınlık ise, çok az da olsa umut vaat edici. Fakat çok fazla sindirilmiş ve kendi içinde yaşayan şablon kırıcılar bunlar. Diğerlerinden algılama olarak üstün olduklarını düşündükleri için, onlarla iletişim dahi kurmak istemiyorlar, bu duruma katlanamıyorlar. Herhangi bir kümenin içinde yer almayı seçmediklerinden, genelde iletişim kurmadan yaşamayı koruma edinmişler. Kimseye fikirlerini açıklamazlarsa, daha uzun yaşayacaklarını sanıyorlar. Kendileri gibi olanları dahi arama gereksinimi duymuyorlar. Üretebilecekleri fikirleri, az sayıda bir azınlık için ya da kendileri için hazırlıyorlar.

 

-Peki, bu döngüde kırılan şablonlar nasıl gerçekleşiyor? İlla ki bir yerde atlama olması gerekiyor zihinde. Hiçbir döngü sonsuza kadar devam edemez, ya da bunun tersini kimse ispat edemez. Evrende bilmediğimiz şeylerin olması muhtemel. Neyin, nerede duracağını veya devam edeceğini söyleyebilmek olanaksız. Tahmin edebiliriz ancak mutlak bir yargıya varamayız değil mi?


-Şablon kırıcıların, sürekli silinme tehlikesi altında saklayabildikleri üretimleri, uyanmalarından önceki dönemde erişilebilir bir konumda olamıyor. Silinmeseler dahi susturuluyorlar. Kümeler dahilinde yaşayan siliciler, aynı zamanda öğrenmiş oldukları metinlerdeki uyanma sonrası cezalandırma inanışını, fiziksel olarak var oldukları ve birlikte yaşadıkları gezegendeki türdeşleri için de uyguluyorlar. Sayıca üstün oldukları için bölgelere ayrılmış olsalar bile, diğer varlıkları yönetebilme üstünlüğü, genelde silicilerde oluyor. Çünkü inanmış oldukları uyanış sonrası yaşam metinlerinde; kainatın yoktan var olamayacağını, metni gönderen kişinin her şeyin sahibi olduğu yazıyor. Bu metinlere inandıkları ve hakikate daha yakın olduklarını düşündükleri için, değerli olduğunu bildikleri her şeyi, metni gönderenin adına kendi himayelerine almak istiyorlar. Kümelerini oluşturan ana fikirlerinin benzeri dışında beyanda bulunan herhangi bir varlığa, ceza verebilecekleri bir sistem yaratmışlar. Bu sistemi metinlere dökmüşler ve antlaşmalar imzalamışlar. Kimseye sormadan, fikir almadan yapmışlar bu antlaşmaları. Ya da şiddet içeren eylemlerle kabul ettirmişler çoğunluğun fikrini. Gezegende bulunan maddelerle ürettikleri savaş makineleri ile birbirlerini uyandırıyorlar. Bunu genelde şu sebeplerle yapıyorlar; uyandırmak istedikleri varlıkların yaşadıkları bölgenin coğrafi konumundan ve yer altı kaynaklarını kendi tüketimlerine almak istediklerinden. Ya da kümelerinin dışında fikirlerle kurgulanmaya başlayan, şablon kırıcı yöneticileri olan toplumları engellemek için. Cezalandırma yöntemleri sadece uyandırmak değil, şablon kırıcıların yaşamlarını sınırladıkları kurallar da icat etmişler. Kuralları tabi ki uyanış sonrası öğretileri düzenleyen metinlerden seçmişler. Herhangi bir kuralı çiğnedikleri zaman veya aksi yönde bir şey ürettiklerinde, yaşamsal fonksiyonları sınırlandırılıyor. Temel ihtiyaçlarını dahi gerçekleştirmekte güçlük çekebilecekleri, kapalı alanlarda bekletiliyorlar. Bu eylemlerinin doğruluğundan asla şüphe duymuyorlar. Çünkü işlerine geliyor. Tüketebilecekleri bütün maddeleri kendi taraflarında toplayabiliyorlar. Uyanmaya en uzak olanlar olmuş oluyorlar. Senin soruna gelecek olursam; şablonda kırılmaya yol açacak olan hataları da bu noktada başlıyor. Ortak bir bilinç etrafında kümelenen siliciler, kendilerine metinlerle yasak olduğu bildirilmiş olan eylemleri, uyandıklarında cezalandırılma korkusuyla yapmadıkları ve bunu da çok uzun süredir tekrar ettikleri için, şablonun kırılmasına yol açacak üretimleri düşman veya suç olarak algılıyorlar. O kadar uzun bir döngü ki bu, farklı olan her şey, fiziksel bütünlüklerine zarar verme ihtimali olan birer canavara dönüşmüş durumda. Yaşamı bir sınav olarak algıladıklarından, keyif verecek, zevk alacak, haz duyulacak fikirlere ve üretimlere kapalılar. Herhangi bir sanat anlayışları, estetik merakları, ilham arayışları mevcut değil. Yerlerinde sayıyor olmaktan gayet memnunlar. Kesinlikle bilmedikleri bir yeninin ortaya çıkarak, konfor alanlarını tehdit etmesine izin vermek istemiyorlar. Bu yüzden şablon kırabilme ihtimalleri yok. Ancak bu sistemi oluşturmalarına yardımcı olan metinlerden çıkardıkları fikirlerini, bütün gezegene hızlı ve görsel olarak anlatma istekleri, başlarına bela olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Sistemde küçük bir açık yaratmış durumda. Hani şu gezegeni bulmamda yararı olan makine var ya! Onunla, fikrilerini kayıt altına alarak, uzak coğrafyalara da ezberletmeye çalışıyorlar. Gezegende yaşayan her canlı kendileri gibi düşünsün istiyorlar. Fakat bu makine sonlarını getirebilir. Hala anlayamamışlar. Çünkü aynı makine ile şablon kırıcıların üretimleri de varlıklarla buluşuyor. Az da olsa sanatsal veya bilimsel üretimler süzgeçten kaçarak diğer canlılara ulaşabiliyor. Şablon kırıcıların bu üretimlerine uyanmadan önceki dönemlerinde çok fazla destek verilmiyor. Ancak yine de takip eden sayısı gittikçe artıyor. Destek verilmemesinin sebebi; cezalandırılmama arzusu. Şablon kırıcılar uyandıklarında ise fikirleri çok rahat dolaşıma sokulabiliyor. Çünkü uyanmış bir şablon kırıcıya ulaşamazlar ve cezalandıramazlar. Fikirlerini dolaşıma sokan yaşayanlar ise; zaten uyanmış bir varlığın fikrini kullandıkları için, suç işlemiş sayılmıyorlar. İstisnaları da mevcut tabi ki. Daha radikal silicilerden oluşan toplumlarda, fikirlerde suç sayılabiliyor. Neyse ki azınlıktalar. Bu kısıtlı sayıdaki fark yaratıcı üretim, hızla daha fazla silicinin dikkatini çekmeye başlamış durumda. O kadar sıkılmış durumdalar ki döngülerinden, algılarına çarpan farklı renkteki her şeye dikkat kesiliyorlar. Odaklarını değiştiriyor, merak ediyorlar. Genlerine işlemiş otoriter kültürü yıkıp geçme arzusuyla yanıp tutuşuyorlar. Fakat bu durumu, etraflarını fiziksel olarak çevreleyen küme arkadaşlarından habersiz bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Hissettikleri, fikirlere dönüşürse silineceklerini biliyorlar. Yine de dengenin şablon kırıcılar lehine dönmeye başlayabildiğini gözlemlemek mümkün. Ne yazık ki süreç tahmin edilmesi ihtimaller dahilinde ilerlemiyor. Biraz hızlandırmakta fayda olabileceği aşikar.


-Ne yaptığını sona sakla, daha heyecanlı olabilir. Merak ettiğim bir şey daha var. Sürekli fiziksel bir formda yaşadıklarını söyledin ama nasıl bir görüntüleri olduğunu anlatmadın.


-Tahmin edebileceğin gibi son derece ilkel bir tasarım. Baskın olan tür ve diğer türlerin bir kısmı, et ve kemikten oluşuyor. Baskın olan türün tasarımı, Güneşe olan konumlarına göre değişen renklerin dışında birbirinin aynı. Hemen her tür için bunu söylemek mümkün. Türler içinde kütle farkı da söz konusu fakat sadece fiziksel üstünlüğe elverişli. Algılama yetisine sahip olanlar, kesinlikle daha avantajlı. Gezegendeki maddeler dışında, sindirebilecekleri her şeyi tüketiyorlar. Daha önce de söylediğim gibi birbirlerini dahi tüketiyorlar. Bu davranışa değinip duruyorum çünkü; bu ilkelliği anlamlandırmakta güçlük çekiyorum. Neyse.


-Dur!Dur! Hikayeyi iğrenç bir şiddet parkına dönüştürme. Nasıl çoğalıyorlar?


-En sevdiğin konu değil mi? Türler sadece kendi aralarında üreyebiliyorlar. Bedenlerinde bulundurdukları cinsel gözeleri birleştirerek, benzeri canlılar oluşturuyorlar. Nesillerini devam ettirme arzusu çok uzun zaman önce genlerine işlemiş durumda. Nesillerini devam ettirerek, fikirlerini de bir sonraki döneme aktarma dürtüsüyle hareket ediyorlar. Bu şekilde hayatta kalmayı öğrendikleri için, kendilerinden sonra yaşayacak olan fikirlerinin de aynı kalması gerektiğine inanıyorlar. Aksi halde sonraki nesillerin uyanmadan geçirecekleri sürenin azalacağını sanıyorlar. Çoğalmayı kesinlikle reddeden bir azınlık da mevcut tabi ki. Cinsel birlikteliği sadece haz amaçlı deneyimliyorlar. Sayıca azınlık oldukları için toplam üreme sayısına etkileri, yok denecek kadar az. Yönelim çoğunlukla, daha çok yerinde sayan fikir aktarımı üretmeye dönük olduğundan, nüfusları sürekli artıyor. Burada baskın olan türle diğer türler arasında keskin bir ayrım var. Baskın türün algılama seviyesi daha üstün olduğundan, kararlarını bilinçli bir şekilde aldıklarını ve uyguladıklarını sanıyorlar. Diğer türlerin ise; davranışlarının bütün toplamını hormonları şekillendiriyor. Mantıklı karar verebilme yetileri çok fazla gelişmemiş. Algılarında eksiklik mevcut. İstedikleri her şeyi, hemen istiyorlar. Bu da onları yönetilebilen bir varlık haline getiriyor. Baskın olan türün şansı ise; diğer türlerden çok az bir farkla ve açık bir bilinçle algılayabiliyor ve yorumlayabiliyor olmaları. Sonuçta onları da hormonları yönetiyor. Sadece küçük bir farkla şampiyonlar.


-Yine jargon değişti. Anlaşılan seni çok etkilemiş bu ilkel gezegen. Son bir şey daha sormak istiyorum. Cinsel bir birleşimle çoğaldıklarını söyledin. Bu üretime katılan varlıklar arasında herhangi bir ayırım var mı fiziksel olarak, ya da zihinsel olarak? Bu durum hikayeyi bambaşka noktalara taşıyabilir.


-Çok fenasın. Bu nebulaya girersek, novellaya dönüşeceğiz. Cinsiyet kavramı hala algılarını kurcalıyor. Bu konuda nasıl bir kültür oluşturmaları gerektiğini anlayamamışlar. Kullanılan fikirler arasında çok keskin çatışmalar var. Baskın türün içinde çoğalmaya güdümlü halde yaşamını sürdürenler, yeni bir varlık üretmeyecek herhangi bir cinsel birleşimin kabul edilemez olduğunu düşünüyorlar. Bu denli ilkelliği gözlemlemek istemedim açıkçası.


-Cinsiyet kavramını ilk gözlemlediğim gezegende nutkum tutulmuştu. Neredeyse aklımdan şüphe etmeye başlamıştım. Gördüklerimin gerçek olamayacak kadar bilinç dışı olabileceğini düşünmüştüm. Seni anlıyorum. Döngülerini kırmak için bir şey yaptın değil mi?


-Tabi ki. Onları bu şekilde bırakıp ayrılmak istemedim. Hepsini aynı anda uyandırmak, kalıcı şekilde bilinç kaybına sebep olabilirdi. Ayrıca kendi iradeleri ile uyandıklarını düşünmelerinin daha uygun olacağına karar verdim.


-Kesin bir şey bıraktın onlara, bir ilham.


-Evet, interneti öğrettim.


-Mükemmel bir çözümleme olmuş. Kesinlikle ihtiyaç duydukları bir geç kalınmışlık. Kutsal metinleri sorgulayabilecekleri fikirleri, dolaşıma sokmak. Çok beğendim.


SON.


Salondan çıkan iki arkadaş, birer tane muratti azure yakarak, gündelik hayatlarına doğru yürümeye başlarlar.


-Bu oyunu çok seviyorum. Bazen, gerçekten anlayıp anlamadığımı sorguluyorum.


-Bir de hiç görünmüyorlar ya sahnede. Gerçekmiş gibi aklında kurgulamanda inanılmaz kolaylık sağlıyor. Bir yandan da düşününce; podcast dinlemek gibi sanki. Buraya kadar neden yorulduk ki? İnternette yayımlansa, açar dinlerdik.

 

-İnterneti senin aklına bıraktı şu an, metni yazan.