İlkokulda okuma yarışmaları yapılırdı. Öğretmenimiz herkesi sırayla çağırır, bir dakika içinde, seçmiş olduğu kitabın seçmiş olduğumuz sayfasından kaç kelime okuyabileceğimizi test ederdi. En çok kelime okuyanlar ödüllendirilirdi. Her zaman olamasa da ben de birkaç defa ödül almıştım. Ödül, kitaptı tabii ki. Aralarından bir kitabı saklıyorum hâlâ.


Bu yarışmalar, o zamanlar öğrenci olan bizlerin kafasına bir öğretiyi kazımıştı ister istemez: Bir kitabı ne kadar hızlı okursan o kadar iyi bir okursun ve de başarılısın. Bu öğretiyi, lisede kitap okuma alışkanlığımı tekrar kazanana kadar tutmuştum kafamda. Sonrasında yeniden kitap okumaya başladığım dönemde bunun pek de doğru olmadığına kafa yormayı başarmıştım sonunda. Okuma hızı aslında önemli olan şey değil.


Burada konu biraz daha derin aslında. Okuma hızı birçok farklı biçimde karşımıza çıkabiliyor. Bir dakikada bilmem kaç kelime okumak olarak ya da bir kitabı bilmem kaç saatte bitirmek olarak. Bunların hepsi hızla alakalı. Her zaman kaç kelime okuduğumuzu ölçmesek bile, bir kitabı ne kadar sürede okuduğumuzu ve belirli bir zaman dilimi içerisinde toplam kaç kitap okuduğumuzu birçok okur olarak sayıyoruz, değil mi?


Kitapseverlerin arasında gördüğüm diyaloglarda okuma hızı konusu tartışıldığı vakit çoğu zaman birbirine benzeyen diyaloglar meydana geliyor. Bir kişi çıkıp ortalamanın üzerinde bir hızda kitap okuduğunu belirttiğinde o kişiye karşı alttan alta “Hızlı okuyor olabilirsin ama sen okuduğunu anlamıyorsundur,” deniliyor. Bu açık açık söylenmiyor ama “Sen hızlı okuyorsun, ben ise sindire sindire okuyorum,” tarzında bir cevap verildiğinde istemli ya da istemsiz böyle bir mesajın verildiğini düşünüyorum.


Hakkında konuşmak istediğim konu da bu sayılır aslında. Hızlı okuyup ve sindirerek okumak mümkün değil mi? Eğer mümkünse neden bunu yapanlara yan gözle bakılıyor birçok kişi tarafından. Kişinin okuma hızının oldukça kişisel bir durum olduğunu hep beraber anlayalım istiyorum. Bir ay içerisinde kaç kitap okuduğumuzun ve okuduğumuzun ne kadarını anlayıp anlamadığımızın bir önemi olmamalı (birbirimize karşı). Tartışmalarda, sohbetlerde konu olarak bunları paylaşmak eğlenceli evet ama biri bizden daha fazla kitap okuyunca istemli ya da istemsiz olarak o kişiye karşı bir pozisyon almamalıyız bence.


Çevresindeki insanlardan daha az kitap okuyan kişilerin “Sindire sindire,” okuma yapmak savunmasını birçok defa gördüm. Bu kötü bir şey değil. Okuduğunu anlayarak okumak, okumanın en verimli yanı ama bunu neden bir savunma olarak kullanıp kendimizi aklamak çabasına giriyoruz ki? Kitap okumaktan zevk alan herkes sindire sindire okuyordur diye düşünüyorum. Bunun az ya da çok okumakla bir bağlantısı olmamalı.


Ben, bir ayda ortalama sekiz kitap okuyorum. Bazen az bazen çok. Bir ayda benden daha az kitap bitiren benden daha fazla mı sindire sindire okuyordur? Bunu bilemeyiz ama birçok insanın kafasında böyle bir yargı var maalesef. Aslında yargı, her türlü okura karşı var. Bunları sırasıyla bırakmalıyız diye düşünüyorum. Benden fazla kitap okuyanların, o vakti nasıl bulduklarına şaşırabilirim ama okuduklarından anlamış ya da anlamamış olduklarını sorgulamam. Belki benden de daha çok sindire sindire okuyorlardır.


Sonucunda bu bir hobi, bir eylem, bazen de bir iş. Bunu kişiler arasındaki bir yarışmaya çevirmememiz lazım. Bir ayda otuz kitap okuyanı övmek de gömmek de uygun değil bence. Eğer kitapsız yaşayamıyorsak ve kitap bizim için nefes gibi bir şeyse, kaç nefes aldığımızı birbirimizle kıyaslamadığımız gibi, okuduğumuz kitapların sayısını da kıyaslamamalıyız.

Bunun sohbetini yapmayalım gibi bir düşüncem yok. Daha fazla kitap okumak ya da okuma hızından memnun olmayıp geliştirmek isteyenler için böyle konuşmalar heveslendirici olabiliyor. Ben sadece kırıcı olmasın istiyorum.