gel kız kardeşim gel 

gelme diye çok bağırdım 

Hiç duyulmadım 

Gel kız kardeşim gel 

Tanıdım seni 

Yüzündeki morluklardan, sırtındaki kayış izlerinden 

Gel kız kardeşim gel 

Tanıdım seni 

Üstünde kurulmuş olan baskıdan 

Kümese kazılan mezarından

diri diri gömülmenden 

Sen... seni de tanıdım 

Çivili sopalarla dövülmüş vücudundan 

Kurşun giren kafandan 

Gel kız kardeşim gel 

Bindiğin minibüs getirdi seni buralara 

Gel... parmak izin yok ama 

Seni de tanıdım 

Vücudundan kesilerek koparılan ellerinden 

Gel kız kardeşim gel 

Seni de tanıdım 

Çöpteki gitar kutusundan 

Varildeki parçalarından 

beton tutmuş gülüşlerinden 

Gelin kız kardeşlerim gelin 

Çok uğraştık duyulmak için 

duydular 

Yardım ederler sandık 

kulaklarını tıkadılar 

Yine bizi suçladılar 

Biz bu toprağın yeşerttiği, yine aynı toprağın kurban ettiği kör toplumun karanlık yüzüyüz.

Varız ya da canice bir şekilde yokuz. İşte bu kadarız. Çünkü yok değil mi? Arkamızdan ağlayan, yüreği yanan anacığımız, hiçbirimiz olmadı zaten babasının göz bebeği, ne kardeştik ne abla ne arkadaş ne eş ne de sevgili. Bizim yoktu bir şey olmaya hakkımız. Bizim yoktu yaşamaya hakkımız. İnsanca ölmeye bile hakkımız yokmuş bizim. Seç deselerdi hangi ölüm daha az acıtırdı canımızı? Hangisi daha az ağlatırdı annemi? Babam... babam daha sarılmadı ki bana. Kim duyar onun içten içe ağlamalarını? O içine ağlarken kim yanına sokulur kendini güçlü hissetsin diye? Ya kardeşlerim? Ne yapar ben olmadan? Kim yardım eder onlara derslerinde? Kim? Kim? Kim? Yaşamaya hakkımız yoktu bizim, bunlara yapmaya olsun. Duyuyor musunuz, biz artık yokuz. Ben artık yokum.