Sokakta oynayan çocuklara bakarak yazıyorum seni. Bulutlar, kızgın tavada kaymakta olan tereyağı parçaları gibi oradan oraya savrulurken, kendimi de onlarla birlikte savruluyormuş gibi hissediyorum. Sanki bir Anadolu'da bir Balkanlar'da, arada bir de okyanusları aşıp Meksika'da taco yiyorum. İştahla ve rüzgar yüzünden aceleyle. Aslında biz de bulutlar gibiyiz de tek farkımız ele avuca sığan şeyler olmamızmış gibi. Acaba benim de bulutlar gibi oradan oraya mı gitmem gerekiyor? Acaba tek yapmam gereken şey yalnızca "var olmak ve rüzgarı beklemek" mi?