Ayazda kalmış çıplak bir çocuk bedeni şimdi beynim, sokak lambasının altında duruyor, ellerine bakıyor.
Minik parmaklarında tırnaklarına bakıyor, kısacık kesik tırnaklarının arasına kir dolmuş.
Kafasını kaldırıyor, sokak lambasının kızılı doluyor göz kapaklarından. Soğuk bir kızılın içinde salınıyor bedeni, bu mevsime güvenilmez.
Kuzeyden gelen kuşları duyuyor kendi sorularını sormak istiyor belli ama minik yüreği ağzında atıyor, boğazını bir dikenli tel kaplıyor yutkunamıyor, ağzını açıyor tek kelime edemiyor.
Zaman beni buraya attı diye düşünüyor, zaman beni bu ayazda bu sokak lambasının cılız kızıllığına mahkum etti diyor içinden.
Midemde korkunç bir yanma hissi, sanki içimdeki o yaşlı mabet ağacı tutuşmuş bile, içindeki mabedin yanmasına şahit ama uykulu, mabedime su bile veremiyorum Tanrı'm kayıtsız bir yangın mı bu yoksa? Değilse ben neden bu denli laçka?
Ilık ılık terliyor çocuk, parlıyor gerdanı sokak lambasının kızıllığı altında.
Yanan mabet bir şarkı mırıldanıyor sanki, burnuna bedeninin yanık kokusu gelirken kafasını kaldırıyor, yine göz kapaklarından o kızıl ışık doluyor,
Her şarkıda bir nefes diye mırıldanmaya başlamışken yaşlı yanık izli mabedi,
çocuk uykuya dalıyor her kuytuda, nefesi kızıl ve sıcak kokar artık sabahlara karşı.