Yanaklarımdaki kızılı unutamıyorum, bir de içten yanan ateşi. Çıplak benliğimden bu kadar utanmamıştım. Çıplak şekilde hata yapmaksa başka şeymiş. Âmâ gözlerin, duymaz kulakların arasından, düşünmeyen aklın yaptıkları başkaymış. Düşünse yapar mıydı, yoksa yaptıysa düşünür müydü, bilmem. Yaptı, ya şimdi? Ne demeli akla, ne yapmalı beden, kızıla mı boyanmalı? Ya o aklın cezası ne, düşünmek mi, sessizlikte? Hani akıl kendini bilirdi, böyle düşüncelere gark olmasın diye temkinliydi, hani zaten düşünmemişti ama oldu, olanlar kızıla boyanan bedenin suçu muydu yoksa? Kimdir suçlusu bilinmez belki. Akıl düşünür, beden kızarır; ikisi de yanmak ister, üzerlerine dökülen soğuk suyu ılıtmak ister. İkisi de çare ister, çaresizlikten...