Babamla o gün hastaneden dönüyorduk, haliyle çok yorgunduk, babam oruçluydu, perşembe günüydü. E5'te giderken sol taraftaki demirin altında Minik'i gördük, babama onu orda bırakmamamız gerektiğini söyledim. Babam; "Sen onu oradan alabilecek misin?" dedi. Ben de "Alırım." dedim. Sonra babam hiçbir şey demeden ilerdeki yoldan geri döndü. Sonra Minik'i gördüğümüz yere geldik. Önce babam gördü onu, sol şeritte yavaşlayarak arabayı durdurmaya çalıştı. Bu çok riskli bir hareketti, herkes kornaya bastı. Sonra sağ şerite arabayı park etti, arabadan inmeye hazırlanırken dedim ki: "Baba ben gideceğim almaya, ben gördüm onu." Babam önce; "Sana bir şey olursa ne olacak?" diyerek tabii ki kabul etmedi ve direkt indi arabadan, karşıdan karşıya geçmeye çalıştı. Tabii ki yarım saatte geçti karşıya, orda da minik inşaat borusu gibi bir şeyin içine girdi ve çıkmadı. En sonunda babam baştan aşağı salladı onu ve çıkardı. Sonra eline aldı Minik'i. İrkildiğini gördüm babamın. Tabii bu sırada ben arabada ağlamaklıyım, çünkü arabalar çok hızlı geçiyor. Haliyle bir şey olur diye korkuyorum. Birkaç araba durup sordu, bir sorun mu var arabada diye babama. Her neyse, babam bir yarım saat sonra karşıya geçti. Minik'i bana verebileceğini söyledim, elime verdi. Minik'in yüzünde kan vardı. Sonra Minik benim elimi ısırdı, elim kanadı. Babam da arabaya bindi. Babam resmen Minik'i kurtarmak için hayatını hiçe saydı. Bu gerçekten mantıklı bir davranış değildi, şu an güldüğümüz bir anı haline geldiği için şanslıydık. Sonra babam dedi ki: "Dikkat et çok kötü ısırıyor, elimi kanattı." Minik'in yüzündeki babamın kanıymış. Minik'i aldım hırkama sardım bir güzel, babamla yola devam ettik. İlk gördüğümüz marketten su ve mama aldık. Su içti, yaş mamadan az yedi. Sonra bizim oradaki parka bırakma kararı aldık. Oraya gittik, bir süre Minik'in etrafında durduk, baktık diğer kediler hırpalıyor onu, daha az kedinin olduğu yere koyduk. Mama ve suyunu koyup eve gittik, evde aklımda sürekli Minik vardı. Sonra tekrar gittim, Minik yok hiç bir yerde. Baktım büyük bir kedi çalılığı koklayıp patisini vuruyor, kafamı uzattım baktım Minik titriyor, büzüşmüş. Direkt tuttum aldım oradan. Babama; "En azından büyüyüp toparlayana kadar evimizde olsun." dedim. Sonra veterinere götürdük, bir hastalığı var mı diye baktırmaya. İç dış parazitini yaptırdık, evde de Tommy var çünkü. O da ilk kedimiz, o daha çok ablamın ilgilendiği evin ilk çocuğu bizim için. Onu da ilk ben bulmuştum, onun hikayesini de yazmıştım, paylaşacağım. Eve gittik, Minik'e ortam kurdum; kumu, maması, suyu. Salonda ben de yanında kaldım ama gece uyurken düşer, bir şey olur diye kafesine koydum, sürekli miyavladı. Ben de kıyamadım çıkardım, direkt geldi boynumun altına, gırlaya gırlaya uyudu. Dedim ki o an, tamam ben kızımı buldum. Üç ay sonra bir yıl olacak Minik eve geleli. Gerçekten çok şanslıyım, gözlerimin içine bakan bir kızım var. Kediler bir tık sahibinden bağımsız olur ya, Minik öyle değil. Ruhu köpek sanki. Onunla ilgilenmemi, oynamamı, onunla konuşmamı seviyor. Ne zaman sesimi yükseltsem beni sakinleştirmek için beni yalıyor. Tommy evdeyken onunla kavga ettiğinde Tommy'nin karşısına geçer, karnını açar; "bak ben senden vazgeçmem, ne yaparsan yap" mesajı veriyordu. Tommy ablamın evine gidince hastalandı. Kızım ona çok bağlıydı bu aralar. Tommy'nin yaşadığı eve götürmeyi düşünüyorum onu ama tekrar üzülür mü emin olamıyorum. Şimdi abimin kedisi Civciv evde. O da çok sakin bir kedi. Minik onu da benimsedi ama sanki onun gideceğinin bilincinde gibi bağ kurmadı fazla. Bu aralar balkona alıştırmaya çalışıyorum Minik'i. Güneşte yatmayı seviyor çünkü ama balkondan çok korkuyor, sesten rüzgardan. Belki de onu bulduğumuz yer aklına geliyordur. Bugün balkonda kucağıma aldım onu, sandalyeye oturdum. Yine yavruyken yaptığı gibi omzuma koydu kafasını, yavaşça bıraktı kendini rüzgarın esmesine, kuşların cıvıltılarına...