Herkes bilir ki hayatta asla değişmeyen klişeler vardır; kitabı filminden bin kat daha iyi, o kadar üstüne düşersen kaçar veyahut çok güvenirsen zararlı çıkarsın gibi… Ama bir klişe var ki benim zihnimle oyunlar oynuyor: “Seversen gider”. Ben onu sevdiğim zamanlar gitmişti ve ben onsuz yapayalnız kalmıştım ki severken de varlığı pek bariz değildi ama dünyanın en mutlu insanıydım buna rağmen. Gidince çok acı çektim bir saniye bile aklımdan çıkmıyordu, sonra bıraktım onu sevmeyi inan olsun ki bıraktım bir süreliğine, hiç ama hiç sevmedim onu, aklıma dahi gelmiyordu. Ama elbet biliyordum kalbimden yoklayacağını bir gün. Binlerce kez geldi, binlerce kez sevdim onu ve her sevişimin ardından binlerce kez gitti. Ben de yine gelecek diye sevmedim onu bir süre, bu şekilde harekete geçiyordu onun büyüsü, sevmesem o seviyordu, işte bu yüzden bütün ruhum paramparça olmuş bir vazo gibi her yerinden birleşmeye çalışıyordu. Bu kez bu ruhun birleşmesi biraz zaman aldı ve belki de onun daha uzak kalması için bir başkasının gerektiğini düşündü, yani yerini alabilecek, biraz da olsa onun -aslında hiç hissetmediğim- sevgisini gösterecek biri. Gelecek olduğunun sinyallerini veriyordu bana, görüyor, hissediyordum onu ve duyuyordum da ama artık Ay’ı olmayan bir Dünya idim ben, hiçbir sinyali işleyemiyordum bedenime. Kör, sağır ve hissiz bir varlıktım, yalnızca kendimi hissetmeye, o kırık vazoyu onarmaya odaklıydım. Başlarda bu onun gelişinde onu daha iyi karşılamak adına gerçekleşen bir durum da olsa sonralarında gerçeğe döndü ve artık gerçekten -zihnimin bana söylediğine göre- sevmiyordum onu. Sanırım öğrenmiştim vazoyu kıranı değil onaranı sevmek uygundu bana. Ta ki tekrar kırılana kadar… İşte o zaman bütün gardım inmişti, güvenlik sistemim çökmüş, dikenleri olmayan bir kaktüs kadar savunmasız kalmıştım. O zaten beni bekliyordu biliyordum ama ben gidemezdim ona yaptığım, yaşadığım -kim bilir belki ona da yaşattığım- onca şeyden sonra... Geldi gelmesine ama bu kez değişmişti bir şeyler, hissettiğim yalnızca sevgi değildi, kalbi yumuşamıştı, ruhu parlıyordu semadaki yıldızlara nispet yaparcasına, ve gözleri, gözleri sanki daha maviydi, “Beni gör, beni anla, sev beni” diyorlardı. Ama yapamadım… Kırılmış, bozulmuş bazı şeyler hala içimdeydi ve artık her şey yerle birken gücümü de toplayamazdım bir anda. Hiç beklemediğim şekilde yardım edişine şahit oldum bu güçsüz, sevgiden, aşktan korkan insana. Yani bana. Asıl ben yıllardır ona yardım etmek için çırpınırken rollerimizi değiştirmiştik sanki. Ve şimdi tekrar seviyorum onu hatta sevmekle yetinmediğimi fark ediyorum zaman geçtikçe. Aşığım. Evet aşığım. Beş yıldır denizimde yarattığı medcezirle sahilimi hiçe sayan bu insana aşığım, ve biliyorum asla bitiremeyeceğim bir şekilde. Korku doluyum ama hiç bu kadar da güven duymamıştım bu hisse. Dudaklarını hala dudaklarımda, parmaklarını hala parmaklarımda hissedebiliyorum. O yine gitti halbuki bu kez sevmiyorum daha ötesi ama sanırım onda da durum pek farklı değil. Ben bekleyeceğim artık klişelere uymak yok dedim zihnime, o da kabul etti umarım hüsrana uğratmayız birbirimizi…