Mahallenin orta yerinde kalbimizin en taze noktasından kahkahalar fırlatıyorduk. Saat gecenin bilmem kaçıydı ve bizim umurumuza bile değmiyordu. Rahatsız olan olur muydu, uyuyanlar uyanır mıydı, şimdi bunları düşünecek vaktimiz yoktu. Bunları düşünmek için bu gece fazla gençtik. O kadar ki mahalledeki bütün evlerin posta kutularına kahkahalarımızı koyabilirdik. Hatta balkonlardan sarkmış sepetlerin içini bile kahkahalarımızla doldurabilirdik. Direkten direğe gerili iplerde asılı duran rengi soluk çamaşırları kahkahalarımızla parlatabilirdik. Evet, bunların hepsini bu geceki kahkahalarımızla yapabilirdik. Zira bu kahkahalar eşsizdi. Tek bir tonunu bile ziyan edemeyecek kadar eşsizdi.
Peki sonra ben ne yaptım dersiniz? Bu efsunlu anın karşısında telaşa kapıldım. Tuttum hile yaptım. Önümüzdeki mutsuz günlere erzak olsun diye kahkahalarımızdan çaldım kavanozlara sakladım. Sandım ki böyle yaparsam taze kalacaklar, günler sonra bile şifa olacaklar. Lakin olmadı. Günler sonra kavanozu açtım ve gördüm ki kahkahalar küf tutmuş, küfre dönmüştü.