Birkaç bozukluk bulmak için iyice karıştırdım ceplerimi. Tırnaklarıma giren tozdan başka hiçbir şey geçmedi elime. Mecburen yürüyeceğim ama bu havada da yürünür mü şimdi? Güneş boğazımın içine vuruyor resmen. Bu sıcakta ne yapsam hoş gelmez zaten diye düşünerek yürümeye koyuldum. Bir yandan tırnağımdaki tozları temizlerken, saatimin kolumda yaptığı ağırlığı fark ettim. Bileğimi de ter içinde bırakmış. Şimdi çıkarıp cebime sıkıştıramam ya koca saati, komik görünür elbet. Elimde sallaya sallaya yürürsem de görenler demez mi, ‘’ne utanmaz adam saatini sallaya sallaya yürüyor’’ ya da ‘’anladık be adam kol saatin var’’ ya da ‘’görmemişliğin bu kadarı, ne hale geldik gözümüze sokuyor kol saatini’’ diye? Açıkçası ben elinde saatini sallaya sallaya yürüyen birini görsem aklıma direkt bu cümleler gelir. Daha doğrusu önceden olsa gelirdi ama artık gelmez. Çünkü artık biliyorum ki terden veya ağırlıktan olmuş. Üzülürüm o kişi için çünkü o da benim düşündüklerimi düşünmüştür de nasıl utana sıkıla yürüyordur şimdi. Öyle birini görürsem hemen derim, ‘’hanımefendi’’ ya da ‘’beyefendi’’, gerçi hanımefendilerin çantası oluyor, onlar hemen atarlar saatlerini çantaya. Biz erkekler öyle mi, elimizde kol saati bile taşırız biz. Öyleyse yapsa yapsa bir erkek yapar bu hareketi. Ben de derim ki: ‘’Beyefendi biliyorum görgüsüzlükten değil bu yaptığınız, benim de başıma geldi daha önce.’’ Nasıl da mutlu olurdu hemen, şapkasını çıkarır teşekkür ederdi bana. Gerçi şapka takmazdı bu sıcakta ama olsun.

 

Ne yapmalı şimdi bilmiyorum. Ya benim gibi düşünceli ve empati kurabilen insanlara denk gelmezsem de her şeyin sadece en kötüsünü düşünen, kötü niyetli insanlara denk gelirsem? Kim bilir neler derler arkamdan. Eve yaklaştıkça beni tanıyanlar da çıkarsa -ki elbet çıkar- o zaman hepten yanarım. Ailemin kulağına kadar gider, ‘’Falancanın oğlu filanca elinde kol saatini sallaya sallaya yürüyormuş, hiç mi aile terbiyesi almadı bu çocuk?’’ Gerçeği de anlatamam evdekilere. Derler ki: ‘’Oğlum sağ koluna taksaydın ya saati.’’ Bilmiyorlar ki yine olmaz. Sağ koluma taksam bu kez de derler ki: ‘’Yahu bak sen şu adama, bu yaşına gelmiş saat takmayı bilmiyor’’ ya da ‘’Hangi siyasi partiye üye olduğun bizi ilgilendirmez evladım, saat dediğin sol kola takılır.’’ Hayda. Şimdi de partizan olduk, iyi mi? Hepten terlemeye başladım şimdi. Seçim zamanı haricinde propaganda yapmaktan içeri bile tıkarlar beni. Hoş böyle bir suç var mı onu da bilmiyorum. Hiçbir şeyi riske atamam, daha fena olur o zaman. 


Sahi ben bu saati kaç paraya almıştım? Gençliğime girdiğim zamandı, çok para vermiştim ama miktarını hatırlayamayacak kadar zaman geçmiş üzerinden. Zaten pilleri çabuk bitiyor, pillerine verdiğim parayla yeni bir saat almıştım şimdiye. Hem de demir kayışlı, şöyle terletmeyen bir şey. Şimdi ben bu saati çıkarıp çöpe atsam kimseler görmeden, vallahi yük kalkacak üstümden. Eve vardığımda anlatırım durumu uzun uzun. Hak verirler de zaten bana. Hatta babam der ki: ‘’Aferin benim oğluma, ne güzel yetiştirmişiz çok şükür.’’ Annem de ekler: ‘’El alemi bize güldürmek yerine kol saatine kıyacak kadar cömert benim oğlum.’’ Ha şöyle, sonunda buldum çıkar yolu. Hazır kimseler yokken, yanı başımda da çöp varken çıkarıp atmalı bu saati. Çevre evlerdeki pencereleri de kontrol edeyim ki hiç gören olmasın. Sonra kim bilir ne derler de kötü yaparlar beni. Yaşanmaz artık böyle art niyetlilerin dünyasında.