Kollarının suyu kucaklamadan önce gün ışığını emişini, kabında duran çatlamış inciri ve kırmızısı dudaklarının sayamadığım kırışmış çizgilerini, ıslanmış saçlarının birleşmiş tellerini, havlusunun ulaşamadığı yerlerindeki ıslaklığını ve damlaların vücudunda bıraktığı uzun yolları, kum tanelerinin parmak aralarındaki duruşunu anımsıyorum. Islanmış ağırlığını duyumsarken usul bir yelin getirdiği "indigo night" şarkısını hemen tanıyorum. Suyla buluştuğunda ne savrulan ne de doğmakta olan bir yaprak değil bütününden ayrılmış kuru bir dal gibi duran ellerinin son hali tarazlanmış aklımdayken ellerinin tozu suyun dalgalı pürüzlenmiş yüzeyinde.

Onu hatırlıyorum.

Parmaklarındaki rengi sürüşünü tahmin edebiliyorum da bir derinliğe dalmadan önce ellerinin aklında kalan o yumuşak dokunuşu bilmiyorum.