Otururken, yürürken, durup bir vitrininin önünde uzun uzun bakarken, marketlerde zaman öldürmek hoşuma giderken, olmayacak ihtimalleri yaşamım için en olmayacak şekilde sıralarken bilirdim yetişmem gereken bir hayat olduğunu. Odamın tavanı kadar sınırı olmadığını bilirdim göğün. Hayatın fazlası olduğunu. İşitilenden, görülenden, yaşanandan fazlası olduğunu bilirdim. Tüm bunlara rağmen oturarak bir koltuğu eskitmek benimkisi. Bir köşesine kıvrılıp yaşamımı düşlemek. Düşlerken incinmek. Her gün kendimi başka bir yılı yaşarken bulmak, çocukluk ruhuma hiç değmemiş gibi bir hayat yaşamaktan korkmak, en çok bundan korkmak. Hiç çocuk olmamış gibi yaşamaktan korkmak. Bu ne demek bilir misiniz? Evet, yetişmem gereken bir hayat... Aslında şu koltuktan bir kalksam, şu ana uzansa ellerim, yaşım çocuk diyebilsem. Biliyorum yetişeceğim.Hayatı abartmak istiyorum. Acıyı kırk yerinden sarmalayıp kutsallığına inanmaktan çok yoruldum. Olmayan acıları kendime pay biçmekten de... Ben olsam ne yapardım sorularının akşam gibi üzerime çöküşünden, bilmediğim acıların hamallığını yapmaktan yoruldum. Gece oluşlarımı özlemeyeceğim. Yükümü özlemeyeceğim. Hayatı mutlulukla abartmak istiyorum. Aslında şu koltuktan bir kalksam... Biliyorum, dönüp bakmayacağım.